Feeds:
Yazılar
Yorumlar

Posts Tagged ‘pink floyd’

a pillow of winds_Pink Floyd

**

Kimi koşturan
kimi amaçsızca basan ard arda
ayaklar arasında bir minik kuş
havalanır grinin arasından

     

bazen bir yeşile saklı
bazen mavinin üzerinde belli belirsiz salınır
sonra
mavinin üzerinden bir başka maviye kanat açar
izi halka halka yayılır

     

başka bir zaman
kırmızıya bulanmış ayakları
çabalasa da kurtulamaz

      

kalbinin üzerinde bir kuş çırpınırsa
bırak uçsun,
kırmızı aksın bencilce

  

**

Read Full Post »

    

Engin Erkiner’in yazısı: 

1968 denilince aklımıza normal olarak birkaç ülke gelir: ABD, Fransa, Almanya, İtalya ve Çekoslovakya.

1968’in sadece Batı ülkeleri için değil sosyalist ülkeler için de önemli olduğunu, sosyalist blokun da kendi 68’ini yaşadığını belirttiğimde önce garipsendim.

Nedeni ise, 68’in “emperyalizme karşı olmak” temelinde tanımlanmasıydı.

Gerçekte ise 68, dünyanın birçok ülkesinde daha fazla özgürlük ve eşitlik için, içinde yaşanılan sisteme karşı çıkışın adıydı.

Bu karşı çıkış emperyalist ülkelerde tekelci burjuvaziye, “üçüncü dünya” ülkelerinde emperyalizme ve yerli burjuvaziye karşı yönelirken, sosyalist ülkelerde de uygulamalarıyla büyük hayal kırıklığı yaratmış nomenklaturanın üst kesimini hedef alıyordu.

68 bu nedenle uzundur, öncesi ve sonrasıyla birlikte ele alınmalıdır.

Uzun ve kısa olanlar

Uzun 19. yüzyıldan söz edilir. Bu yüzyıl –tarihsel değerlendirme içinde- 1789 Fransız Devrimi ile başlar ve 1914’te Birinci Dünya Savaşı’nın başlamasıyla biter.

Kısa 20. yüzyıl ise, 1914’te başlar ve 1989’da –ya da 1991’de- biter. Bu yüzyıl, sosyalist sistemin yaşadığı zaman dilimini kapsar.

Kısa 20. yüzyıl içindeki uzun 68 içinse “1958-1973 aralığı” uygun görülür. 1958, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra hızla gelişen kapitasit üretimin ilk ekonomik bunalımla karşılaştığı yıldır. 1973 ise Şili’de Allende’nin askeri darbeyle devrilmesi ve petrol fiyatlarındaki büyük artışla simgelenir.

1958-1973 dönemi, ülkelere göre kayma gösterebilir. Örneğin sosyalist ülkeler için 68, 1956’da yapılan SBKP 20. Kongresi’nde Hruşçov‘un konuşması ve aynı yıl Macaristan’daki değişim hareketinin zorla bastırılmasından ayrı düşünülemez.

Türkiye için ise 68, 1959-1980 dönemini kapsar denilebilir. 1959’da DP iktidarına karşı gençlik hareketleri ve 1960 darbesi olmasaydı, Türkiye 68’i oldukça farklı yaşanırdı.

Yine bu ülkede 1968’in hemen sonrası yıllarda önemli yer tutan silahlı mücadele ve genel olarak devrimci yükseliş, 1980’e kadar sürecektir.

1958-1973’de neler var?

1959’da Küba devrimi. Bu devrimin, Che Guevara‘nın ve Latin Amerika ülkelerindeki gerilla savaşının dünya genelindeki 68 üzerinde önemli etkisi olmuştur.

ABD’de siyahların vatandaşlık haklarını kazanmak için giriştikleri büyük mücadele, feminizmin yükselmesi, Afrika ve Asya ülkelerindeki eski sömürgelerin bağımsızlıklarını kazanmaları ve Vietnam savaşında ABD’nin yenilmeye başlaması da bu dönemin içindedir.

Bir başka önemli gelişme, 1960’lı yılların başlarında “kurtuluş teolojisi” adlı akımın Latin Amerika’da ortaya çıkmasıdır.

Bu akım, Hıristiyanlık ile sosyalizmi birleştiriyordu. En önemli temsilcisi Rahip Camillo Torres 1966’da silahlı bir çatışmada hayatını kaybedecekti.

Çin Halk Cumhuriyeti’nde 1966-69 arasında gerçekleşen Proleter Kültür Devrimi de “uzun 68”de önemli etki yaratmıştı.

Fransa, Almanya, İtalya’daki öğrenci ve işçi olaylarıyla 21 Ağustos 1968’de Prag Baharı’nın sona erdirilmesini azçok biliyoruz.

Bilmediklerimiz de var:

1968’de Mexiko-City’de gösteri yapan öğrencilerin üzerine ateş açılır, 400 kişi ölür.

Aynı yıl, Yugoslavya’da da üniversite öğrencileri ve profesörler direnişe geçerler. İstekleri; politik sistemde katılımcılık, nomenklaturanın ayrıcalıklarının ve sansürün kaldırılmasıdır.

Yugoslavya 68’nin daha sonra uluslararası çapta duyulacak sloganlarından birisi, “Kahrolsun Kızıl Burjuvazi”dir.

Yugoslavya pek bilinmeyen ama önemli bir örnektir. Bu ülke, 1949’dan itibaren Stalin‘in çizgisiyle yolunu ayırmıştı, ama öteki sosyalist ülkelerdeki 68 taleplerinin benzeri burada da söz konusudur.

O dönemin aydınları bu ülkede önemli saptamalar gündeme getiriyorlardı:

“Komünistler halka verdikleri sözleri yerine getirmelidirler. Halk, komünistlerden büyük hayal kırıklığına uğramıştır.”

“Burjuva yabancılaşmaya ve Sovyet yabancılaşmasına karşıyız.”

Uzun 68’in düşünürleri

Uzun 68’de Lenin oldukça geri plandadır. Marx’ın yabancılaşmayı da konu alan ilk yazıları büyük ilgi görür.

Bunun dışında dönemin öne çıkan düşünürleri olarak  Frantz Fanon, Herbert Marcuse ve genel olarak Frankfurt Okulu’ndan (AdornoHorkheimer) söz edilebilir.

Bu dönemde Che’nin SSCB’ye yönelttiği eleştiriler, onun gerilla savaşı teorisinin gerisinde kalır.

Bu dönem “sol freudçuluk” olarak da anılan teorinin patlama yıllarıdır.

Kapitalist toplumun analizinde ve sosyalizmde ekonomik koşulların irdelenmesinin, bireyin ve kitlenin psikolojik durumu ve gelişimiyle bütünleştirilerek ele alınması gerektiğini savunan bu teori; Lacan, Marcuse, Lorenzer ve Mitscherlich ile önemli bir atılım yapar. Teori bir ucundan da Frankfurt Okulu’na bağlanmaktadır.

Küresel tarih

68’in tarihinin ülkeler bazında değil evrensel olarak yazılması gerektiği, bu bağlamda uzun 68’de yer alan ve evrensel etkisi olan gelişmelerin her ülke ve bölgeyi nasıl etkilediğinin önemle dikkate alınması ihtiyacı görece yeni ortaya çıktı denilebilir.

Görülen odur ki, 68’in 50. yılında halen yaşamakta olanlarımız, şimdiye kadar bilinenden farklı bir 68 tarihi okuyacaklar.

 

 

bir kahvenin kırk yıllık hatırı vardır, kırk yıl önce içilen bir kahvenin falına bakalım:

 

68, o yıllarda üniversitelerin duvarlarında şunlar yazıyordu:

“ Devrim, uğruna kurban olmak zorunlu olduğu anda yok olur” , “Ne tanrıları isterim ne de efendileri!”, “Kahrolsun açlıktan ölmeyeceğimizi garanti edip sıkıntıdan öldüren dünya”, “Asla çalışma!” , “Merhametsiz ol”…

 

 

 

 

 

 

“Gündelik hayata dair açık imalarda bulunmadan, aşkın yıkıcı taraflarını, kısıtlamaların reddinin olumlu taraflarını anlamadan, devrim ve sınıf mücadelesi hakkında ahkam kesenlerin ağızlarını cesetlerle doldur!” -Ruj Lekesi…

 

 

 

 

Read Full Post »

Entropim! O pimi Tanrı mı çekti?

Başlangıç;

 

Başlangıç var mı gerçekten; hareket yoktu diyorsun ve madde sonsuz yoğundu, zaman yoktu diyorsun…

 

 

 

Patlama;

 

Bir sır ver bana, sende kalsın de, tüm bu evren bir hidrojen atomunun içinde ve her hidrojen atomu bir evren de bana, bunu bağıra çağıra herkese anlatayım, ihanet mi; hayır! Kimse buna inanmazsa sır ortaya dökülmüş sayılmaz; böyle bir sır ver bana bir kuyuya değil gökyüzüne fırlatayım yine de aramızda kalsın…

 

Adalet istiyorum senden, cana kıyanın canına kıyıla, diri diri mezara gömen diri diri mezara gömüle, seven sevile, nefret veren nefret ala… Adalet bu gerçekten, gerisi palavra! Acı acıyla, neşe neşeyle, akıl akılla, hile hileyle kadeh tokuştursun, gör o zaman acımdaki azameti, işit şen kahkahalarımı, konuşmam sadece, dinlerim de o zaman, hilesine güvenebilir insan, şansına değil!! Adalet istiyorum senden, affetmek benim işim değil, o senin işin ve senin işine burnumu sokmak istemem!

 

Öyle bir renk gösterki bana kırmızı onu gördüğünde kıpkırmızı olsun, gözlerimi simsiyah yap ama içinde o renk olsun ve o rengi gören taş olsun!

 

O kadar İnsan yapki beni Şeytan önümde secde etsin! Ve onu elinden tutup ayağa kaldırayım.

 

Her insan yap beni, herkes olmak istiyorum, ona ne dokunduysa bana da dokunsun, ne kadar yücelmişse ve ne kadar alçalmışsa… Cellad cellad olsun yani kendi kafasını uçursun. Kral olmak istiyorum ama bir o kadar soytarı da. Tam olmak istiyorum ve eksik olmak, korkudan ölmek istiyorum ve ölümden korkmamak, hür olmak istiyorum müebbet yatarak.

 

Böcekler rüya görsün bunu istiyorum senden.

 

Öyle kelimeler istiyorumki senden zirve yerin dibine batsın, okyanus bir damlaya sığsın, bir fil ezsin karınca o kelimeyle, bal ekşi kaçsın yanında, acı kaçsın, zehir utansın, beyaz kör olsun, denge kaybetsin kendini, imkansız birde bin ve işkence ninni gelsin kulaklara, bu kelimelerle dile gelen iki doğru sonsuzda kesişmesin hemen kesişsin…

 

Dostum olmanı istiyorum ve düşmanım, bir azizeden çok bir orospu olmanı ve sana öyle aşık olmak istiyorum!

 

 

 

Dağılma;

 

Tanrım! Sen yoksan, ben de yokum!

 

 

Read Full Post »