Feeds:
Yazılar
Yorumlar

Archive for Ocak 2010

Yol…

Tepelerin ötesinde, ilk ve tek yavrusu, oğluyla birlikte bir kadın yaşardı.

Ve bir gün doktor başucundayken çocuk ateşten öldü.

Üzüntüsünden perişan anne, doktora ağlayarak haykırdı, “Söyle bana, söyle bana, uğraşını durduran, türkünü susturan nedir?”

Ve doktor dedi ki, “Ateştir.”

Ve anne sordu, “Ateş nedir?”

Ve doktor yanıtladı,      Açıklaması zor. Bedene giren, sonsuz ölçüde küçük bir şeydir ki, insan gözü onu göremez.”

Ve doktor onu yalnız bıraktı ve gitti. Ve o, kendi kendine tekrarlıyordu, “Sonsuz ölçüde küçük bir şey; insan gözü onu göremez.”

Ve akşam teselli için rahip geldi. Ve o, ağlayarak haykırdı, “Ah neden oğlumu, tek oğlumu, ilk yavrumu yitirdim?”

Ve rahip yanıtladı, “Çocuğum, Tanrı’nın isteği bu.”

Ve kadın sordu, “Tanrı nedir, nerededir? Tanrı’yı bulup önünde göğsümü yarmalı, yüreğimin kanını O’nun ayakları dibine boşaltmalıyım. Bana O’nu nerede bulacağımı söyleyin.”

Ve rahip dedi ki, “Tanrı sonsuz ölçüde büyük bir şeydir ki, insan gözü onu göremez.”

O zaman kadın haykırdı, “Sonsuz ölçüde büyük olanın isteğiyle sonsuz ölçüde küçük olan bir şey oğlumu öldürdü. O halde biz neyiz? Neyiz biz?”

O anda elinde ölü çocuk için kefen beziyle kadının annesi odaya girdi ve rahibin sözcükleriyle kızının haykırışını duydu.

Ve kefen bezini yere bıraktı ve kızının elini elleri arasına alarak dedi ki, “Kızım hem sonsuz ölçüde büyük olan ve hem de sonsuz ölçüde küçük olan biziz; ve biz aynı zamanda ikisi arasındaki yoluz.”

Read Full Post »

bir süre sonra anlamsız geliyor….
eskiden söylenmiş tüm sözler
buhar olup uçuyor.
unutuyorum yüzlerini.
acıtmıyor!
özlemiyorumda üstelik…
ve ben oturup bir taşın üstüne,
içimdeki boşluklara rüzgar dolduruyorum.

neslihan öncel

Read Full Post »

Nietzsche…

Dünya bana bir Tanrı`nın buluşu ve rüyasıymış gibi görünüyor. Dünya canı sıkılmış bir Tanrı`nın gözleri önündeki boyalı buharlara benziyor. İyi ve Kötü, mutluluk ve acı, ve sen, ve ben, benim için bir yaratıcının gözlerinin önündeki boyalı buharlardır. Yaratıcı gözlerini kendi üstünden çekmek istiyordu ve dünyayı yarattı. Acı çeken birisi için gözlerini kendi acısından başka bir yere çevirebilmek baş döndürücü bir mutluluktur.
Nietzsche

Read Full Post »

Bir tavuk hastalanınca artık yumurtlamaz. Yapacak bir şey yoktur. Ama günün birinde ölümünün yaklaştığını hissederek uyanır. Ölecektir yakında. Ne yapar o zaman? Yeniden yumurtlamaya başlar, taa ki ölene kadar. Biz de bu tavuk gibiyiz işte.

(John Berger, Kıymetini Bil Herşeyin, sayfa 71)

Read Full Post »

Önsöz…

Yaşama hali dayanılmaz olduğu için değil ,
gerçekten anlamsız olduğu için
ve hayatın bir değeri olmadığını göstermek için
kendini öldüren
veya kendini hayatta bırakan insanlardır ,
saygıyı hakkedenler .
Her ne kadar bu saygı onlar için bir şey ifade etmese de …

Yosuna , su birikintisine ve ağaca aşıktırlar .
Senden çok farklı görünmezler aslında ,
üstlerinde seninkilere benzer giyecekleri vardır ,
senin gibi çalışır ve yemek yer ve uyurlar .
Sadece seni önemsemedikleri gibi kendilerini de önemsemezler ,
senin tam tersine …

Şimdilik bu kadar .

http://pubyuvadir.blogspot.com/

Read Full Post »

Demedim mi ?

Oraya gitme demedim mi sana?
Seni yalnız ben tanırım demedim mi?
Demedim mi bu yokluk yurdunda hayat çeşmesi benim?

Bir gün kızsan bana, alsan başını yüzbin yıllık yere gitsen
Dönüp kavuşacağın yer benim demedim mi?

Demedim mi şu görünene razı olma
Demedim mi sana yaraşır otağ kuran benim asıl.
Onu süsleyen bezeyen benim demedim mi?

Ben bir denizim demedim mi sana.
Sen bir balıksın demedim mi,
Demedim mi o kuru yerlere gitme sakın.
Senin duru denizin benim demedim mi?

Kuşlar gibi tuzağa gitme demedim mi?
Demedim mi senin uçmanı sağlayan benim,
Senin kolun kanadın benim, demedim mi?

Demedim mi yolunu vururlar senin,
Demedim mi tövbeni bozarlar senin.

Oysa senin ateşin benim, sıcaklığın benim demedim mi?
Onu süsleyen bezeyen benim demedim mi?

Ben bir denizim demedim mi sana.
Sen bir balıksın demedim mi,
Demedim mi o kuru yerlere gitme sakın.
Senin duru denizin benim demedim mi?

Kuşlar gibi tuzağa gitme demedim mi?
Demedim mi senin uçmanı sağlayan benim,
Senin kolun kanadın benim, demedim mi?

Demedim mi yolunu vururlar senin,
Demedim mi tövbeni bozarlar senin.

Oysa senin ateşin benim, sıcaklığın benim demedim mi?

Mevlana Celaleddin Rumi

Read Full Post »

Bir gün dışarıdan alınacak hiçbir şey olmadığını anlayacaksın; bildiklerine ekleyebileceğin hiçbir şey olmadığını. Öğretiler ve deneyimler senin anlama düzeyine herhangi bir şey katmayacaklardır. Gerçek bilgi sadece ‘anımsanabilir’.

 Bir kişinin bilgisi kendisinden ne daha büyük, ne de daha küçük olabilir. Bir kişi yalnızca kim olduğunu ‘bilir’, buna karşın bilgisi onun kim olduğunu belirleyemez.

 Her şeyden önemlisi, bilmek var olmak demektir. Ne denli çoksan, o denli bilirsin!

 Bilgi, insanin devretmesi mümkün olmayan, vazgeçilmez malıdır. Kendisi kadar eskidir.

 Ekleyecek hiçbir şey olmadığını bir gün göreceksin, ama bilmek için elenecek çok fazla şeyinin olduğunu da.

 Gerçek bir gelişme, oluşta bir değişim olduğunu gösterir. Gerçek bir gelişme, yeni bir düşünüş biçiminin benimsenmesiyle, eskimiş, ölümcül zihniyetin bırakılması sonucunda, oluşun birliğine doğru bir evrimleşme veya büyüme demektir. Yalnızca oluştaki bir değişim, insanı özgürlükte, aydınlanmada ve mutlulukta daha yüksek düzeylere çıkartabilir.

 Hep aynı olaylarla karşılaşıyorsun, çünkü sende hiçbir şey değişmiyor! Her şey benzerini kendine çeker. Cennet parçacığı cennete doğru, cehennem parçacığı cehenneme doğru yol alır.

 Benlik durumlarımız uygun olayları çeker ve bu olaylar, yeniden aynı durumlara düşmemize neden olur. Sadece irade gücü bu sonsuz döngüyü, hiç sonu gelmeden kendi kendine oynanan bu oyunu durdurabilir ve kişinin var oluşunun içine düştüğü ipnotik çemberi kırabilir. Düşünce yaratıcıdır. Düşünce yaratır. Olaylar düşüncelerimizin, benlik durumlarımızın, elle tutulur gözle görülür olmasıdır. Bundan dolayı, olaylar ve durumlar aynı şeydir. Durumlar, her kişinin benliğinde üretilirken, olaylar, zaman içinde ve iradesinden bağımsız olarak ortaya çıkıyormuş gibi gözükerek yaşamda oluşur. Hâlbuki gerçekte, onlar için sürekli yakaran ve farkında olmadan onları yaratan biziz.

 İster olumlu, ister olumsuz olsun insanın düşünceleri daima yaratıcıdır ve ortaya çıkacak bir zamanı hep bulur.

 Düşüncelerimiz, yollayıp unuttuğumuz, elimizle yazılmış davetiyeler gibi onlara karşılık gelen olayları kendine çeker. Koşullar, buluşmalar, olaylar, sorunlar ve aksilikler, sürçmeler ve başarısızlıklar, yani üstü örtülü bir biçimde kendisine yakardığımız istenmeyen konuklarımız, artık onları aklımıza bile getirmediğimiz uygun bir zamanda kapımızı çalarlar. Onların beklenilmeden ve birdenbire olduğunu sanmamızın asıl nedeni, bizim kendi durumlarımıza dikkat etmememizdir.

 Beklenilmeyen, hep uzun bir hazırlık dönemi gereksinir.

 İster bilinçli, ister bilinçsiz verilmiş olsun, kişinin başına kendi rızası olmadan hiçbir dış olay gelemez. Öncelikle psikolojisinden geçmeden, hiçbir şeyle karşılaşamaz.

 Düşünce bu yüzden çok güçlüdür.

  Olgular, olaylar ve deneyimler olarak nitelendirdiğimiz ve yaşamda gerçekleşme olanağı bulunan her şey, kendileriyle aynı dalga boyunda olanlarla buluşmak üzere halen uygun adım yürüyen benlik durumlarımızdır. Durumlar, gerçekleşmek için doğru zamanın gelmesini bekleyen olaylardır.

 Duygularımızın kalitesi, düşüncelerimizin genişliği, tam şu andaki ruh halimiz, görünür dünyada nelerin gerçekleşeceğine ve kendi yaşamımızda başımıza gelecek olayların türüne karar vermektedir.

Düşünüş yazgıdır.

Düşündüklerimiz yükseldiğinde yaşamımız yücelir.

 Var oluş bizim buluşumuzdur ve bu yüzden sadece bize bağlıdır.

 Yeryüzündeki var oluş, bizim yüce Okulumuzdur. İnsanlığın gözüne bir hapishane gibi gözüken, bir yaşam Okulu. Vizyonumuzu tepetaklak etmeyi öğrenmemiz gerekmektedir. İnsanların genellikle zorluk veya felaket olarak gördükleri ne varsa, her ne pahasına olursa olsun kaçındıkları ne varsa, bunların hepsi aslında olum psikolojilerini bir yaşam psikolojisine dönüştürmelerini sağlayacak çok değerli malzemelerdir.

Bu dünyadaki yaşantı, bir Tanrılar Okuludur.

Karışıklık, şüphe, kargaşa, kriz, kızgınlık, umutsuzluk ve acı, hepsi büyüme sağlayabilecek mükemmel durumlardır.

 Her gerçek iyileşmede süreç yürekten başlamalıdır. Dünyayı yaratan benliğimizdir; benliğimizi yaratan dünya değil!

 Suçu olaylara yükleme. Bir olay ne iyi, ne de kötüdür. Yalnızca bir fırsattır.

Read Full Post »

bazen ama bir insanla bir şey olur
kısa süren bir şey
iki geyiğin sıçrayıp havada öpüşmesi gibi 
bazı insanlarla

yıllarca görüşsen de

bir şey olmaz.

Read Full Post »

Liste…

“Biraz neşeli ve aptal olmanın kötü hiçbir yanı yok, kendini çok fazla ciddiye alıyorsun,” dedi. “Tamam,” dedim. “Kabul, bundan sonra neşeli ve aptal olacağım.” Hemen, öyle itirazsız şartsız kabul etmem şaşırttı onu. Buna hazırlıklı değildi anlaşılan. Kısa bir sessizlik… “İşe okuduğun o her biri birbirinden kaçık yazarlardan başlayacağız. Hepsini hemen şimdi unutacaksın, artık hiçbirini okumayacaksın, kimseye de okutmayacaksın” dedi. “Bilmem,” dedim. “Amaç yok, duygu yok, dostların yok, kitaplar yok, aşk yok, vazife var, sorumluluklar var. Ve ilk sorumluluğun, sorumluluğun kalkıncaya değin sorumlu olduğun kişilerle sevişmek!” Ciddiyeti çok komikti. Sorumluluklar kabul edildi, derhal yerine getirildi. Sevişmek güzeldi, ardından hemen uyumak gerekliydi. Gece, gece gibi yaşanmamalı, alternatif anlar yaratılmamalıydı. Bunun ne kadar tehlikeli olduğu defalarca tecrübe edilmişti. Bir kere erken yatmak, sabah erken uyanmak gerekliydi. Yatmadan önce bir liste yapmam istendi. Tuhaf, şakacı bir sesti. Ve o sesin söylediklerini ciddiye almak daha da tuhaftı tabii…

Yaptım.

Liste

* O kaçıkların hiçbirini bir daha okumayacağım.

* Kaçık olan ya da kendini kaçık zanneden kimseye aşık olmayacağım.

* Karadeniz’de bir sahil kasabasına yerleşeceğim.

* Artık rakı-balıktan nefret etmeyeceğim.

* Sık sık mastürbasyon yapacağım. Bu yolla, beni zehirleyen o yazar / şair tayfasını ve bilumum şahsiyeti bünyemden atacağım. (küçükiskender kalabilir!..)

* Yoksa ses beni sapık mı yapacak diye gereksiz bir endişeye kapılmayacak, dediklerini yapmaya devam edeceğim.

* Amerikan sinemasını protesto edecek, Hint sinemasını şiddetle takip edeceğim.

* Kısa sürede öğreneceğim Hint danslarında bana eşlik edecek bir kadın bulacağım.

* Beş kadın bulacağım.

* Sabah akşam arabesk dinleyeceğim.  

* Sevimli bir HİÇ olarak adımı insanların belleğine kazıyacağım.

* “Bunu nasıl yapıcam? Bunu nasıl yapıcam, allahım?” diyerek her zamanki gibi daralmayacağım.

* Artık daralmayacağım.

* Ses bana yardımcı olacak ve hep yanımda olacak. 

* Ona olrick,  yorick gibi komik, ecnebi isimler vermeyeceğim.

(kendiniprenssanankurbaa’dan eski bi liste!..)

http://tehlikelioyunlar.blogcu.com/

Read Full Post »

Yaşama Uğraşı – Cesare Pavese

Başkalarıyla – hatta karşına çıkan tek insanla – sanki her şey o an başlayacak ve biraz sonra bitecekmiş gibi yaşamalısın. (Yaşama Uğraşı 322)
Kendini öldürmeye karar vermiş bir adamın damarlarından boğazına yönelen bu gizli ve köklü sevinç neden? Ölümle yüz yüze gelindi mi, hâlâ diri oluşumuzun kafaya dank başka bir şey kalmaz geriye (Yaşama Uğraşı 98)
Kimbilir kaç kez o güvenli ve yerinde karara vardık: Ondan ‘uzak duracak’, ona sanki her şey şimdi başlıyormuş gibi davranacak, bu arada da onun her tutumunu biliyor olmanın getirdiği büyük avantaja sahip olacaktık. Ve kimbilir kaç kez bunu başaramadık? Niçinine bir bakalım. Yalnızlıkla bütünleşip onun karşısında kurban rolünü oynadık. Onun karşısında sakin ve hazır olmalısın; yalnızlığına dalmalısın. Artık kaya ol, dalga değil. ’33’nte sandaldaki sağlamlığına yeniden kavuş. Boşalan içsel enerjini tazele. Rıza göster, talep etme. Bekle. Her dürtünün seni nerelere götüreceğini gör. O bildik alçaltıcı durumlara götüren bütün dürtülere egemen ol. Bunu yapamazsan, hiçbir şey yapamazsın. (Yaşama Uğraşı 100)
Gerçeğin mutlak mantığına inanan düşünürler bu konuyu bir kadınla ciddi olarak tartışmamışlardır. (Yaşama Uğraşı 101)
Bir insan acı çekiyorsa, başkaları bir sarhoşmuş gibi davranırlar ona: “Hadi, kalk bakalım; yeter bu kadar; hadi işine; öyle değil; ha şöyle…” (Yaşama Uğraşı 103)
Eskiden beri bilinen bir şey, ama yeniden bulduğum için kendi adıma seviniyorum. Ancak bir özveriyi gerektiren sevgiye inan; bunun dışında herşey, çoğu zaman, boş sözlerden başka bir şey değildir. (114)
Acı çekmek (mutsuzluk, yas), düşünceleri belli bölgelerden uzak tutmak, böylece orada egemen olan acılardan kurtulmak için zihinde tel örgü yaratmak gibidir. Bu bakımdan, manevi yetenekleri sınırlar acı çekmek (116)
Fırtınalı bir iç hayatları olup da konuşarak ya da yazarak içlerini dökmek istemeyenler, aslında, fırtınalı iç hayatları olmayan insanlardır.
Yalnız bir insanla arkadaşlık et, herkesten çok konuştuğunu göreceksin. (125)
Elbette acı çekerek insan birçok şey öğrenebilir. Ne yazık ki acı çekmek öğrendiklerimizden yararlanacak gücü bırakmaz bizde; bir şeyi sadece bilmekse, hiçten de az bir şeydir. (130)
İnsan nasıl ölümü düşünmeyebiliyorsa, kadınları da düşünmeden edebilir. (135)
Kendimi yalnız bırakmamak için bütün gece aynanın karşısında oturdum…(142)
Bekârlar evlilerden daha çok ciddiye alırlar evliliği (163)
Kıskançlığa karşı geçici bir çaredir cinsel ahlak. Bir başka erkeğin cinsel gücüyle herhangi bir karşılaştırmayı önleme çabasıdır. Kışkançlık ise böyle bir karşılaştırma yapma zorunda kalma korkusudur. (166)
Bir çeşit insan vardır ki, hayattan bir şey beklememeye alışmıştır; ne yaptığı bir iş, ne de çektiği acı için bir karşılık umar. Ne olursa olsun, hiç kimseden, hatta yardım ettiklerinden bile bir şey beklemez. Dolayısıyla, ancak dilediği zaman başkalarına yardım eder. Tıpkı benim gibi.(179)
Bir başka insanın çocukluğunu öğrenmek, onu yeniden yaşamak istemek, belli bir sevgi belirtisidir. (206)
Aşk iki sevgiliyi birbirlerine değil, kendi kendilerine çırılçıplak gösterme gücüne sahiptir. (212)
Hayatın alaycı yasalarıdan biri de şudur: Sevilen kimse, veren değil, alan insandır. Sevilen kimse sevmez, çünkü seven, verir. Bu da anlaşılmayacak bir şey değildir; çünkü vermek almak kadar kolay unutulmayan bir zevktir; kendisine bir şey verdiğimiz insan bizim için gerekli, yani sevdiğimiz bir insan olur.
Vermek bir tutku, neredeyse bir kusurdur. Kendisine bir şeyler verebileceğimiz bir kimsemizin olması gerekir (234)
Bir kadın evlendiği zaman bir başka erkeğe ait olur; bir başka erkeğe ait olduğu zaman da artık ona söyleyeceğin hiçbir şey yoktur. (239)
Beklemek de bir uğraş. Hiçbir şey beklememek korkunç.(322)
Birtakım şeylerden düzenli ve inançlı olarak vazgeçen insan, hayatını işte bu vazgeçtiği şeyler üstüne kurmuştur. Gözü yalnız bunları görür. (373)
Zaferin tadını çıkarabilmemiz için ölülerin dirilmesi, yaşlıların gençleşmesi, uzaktaki dostlarımızın dönmesi gerekir. Biz bunun düşünü dar bir çevrede, bizim için bütün dünya sayılan bildik yüzler arasında kurmuştuk; şimdi büyüdüğümüze göre, yaptıklarımızın ve söylediklerimizin gene bu yüzlerde yansımasını isteriz. Oysa onlar yaşlanmış, ölmüş, kayıplara karışmışlardır. Bir daha dönmemecesine. Bu durumda umutsuzca çevremize bakar, bizi yalnız bırakan, ama bizi seven, yaptıklarımıza hayranlık duyacak olan bu küçük dünyayı yeniden yaratmaya çalışırız. Ama böyle bir dünya yoktur artık. (378)
Bir kadının aşkından değil; aşk – herhangi bir aşk – bizi olanca çıplaklığımız, mutsuzluğumuz, incinebilirliğimiz, hiçliğimiz içinde gösterdiği için de öldürür kendini insan. (409)
Çivi çiviyi söker. Ama bir çarmıh yapılır dört çividen. (415)
Ama daha korkunç olanı şudur: yaşama sanatı, sevdiklerimize onlarla birlikte olmaktan ne büyük bir zevk duyduğumuzu belli etmemekten başka bir şey değildir; bunu başaramadık mı, bırakıp giderler bizi. (Yaşama Uğraşı )
Asıl başarısız insan, büyük işleri gerçekleştiremiyen değil – bunu kim başarmıştır ki- bir yuva kurmak, bir dostluğu, bir kadınla mutlu bir ilişkiyi sürdürmek, ekmek parasını kazanmak gibi küçük şeylerde başarısızlık gösteren insandır. Başarısızlığın en acısı budur.

Read Full Post »

Older Posts »