Feeds:
Yazılar
Yorumlar

Archive for the ‘İnsan Yüzleri – 6 – Ahmet İnam’ Category

Uçan çelebi, kaçan çelebi, kendiyle barışık insan bu özetle, siz bakmayın burada 8 yüz tanıtılıyor ama 1001 gece masalı misali, 1001 yüzü olmalı insanın, yani her zaman bi milliyetçiliğin karşısında olmuşumdur, ama bi toplum kültürü tarafından genellenen özellikler de var, bi türk, bi fransız, bi ingiliz ve bi japon çelebi gibi, uçan çelebi (hazerfan ahmet çelebi), kaçan çelebi (evliya çelebi))).

çelebi; görgülü, olgun armut, yani kendine armut denmesinden gocunmayan insan…

aşmış insan

taşmış insan

iki damla yaşmış insan

gözmüş insan, kaşmış insan

içini görünce şaşmış insan

boşmuş insan, başmış insan

hush mış insan

hush hush mış (hush; sükut, hush hush; gizli, saklı)

ettim gevezelik oldum mu çelebiii- hayır-natamamım.

 

 

ÇELEBİ

Çelebi, tarihsel ve kültürel çağrışımları yoğun olan bir sözcük. Çağımın insanlarını tanımada, belli özellikleri olan bir grup insana ‘çelebi’ sözünü yakıştırmaktan çekinmiyorum. Garipler ve mahzunların yanında yer alırlar. Garipler kadar yalnız, mahzunlar kadar yoğun hüzün yaşayan insanlardan değildirler. Çelebilerin dikkat çekici özelliklerinden biri içtenliğidir. İnsanlara güvenmesi. ‘İnsan sıcaklığı’ ile dolu olması. İyimserliği. İyimserliği elbette, bilgi ve zekâ eksikliğinden kaynaklanmaz, duyarsız, kaba bir insan değildir çelebi. Eksikliklerinin, sorunlarının, yetersizliklerinin, perişanlığının, dünyanın gidişindeki haksızlığın farkındadır. Derinden derine duyduğu acı, ruhunun ‘çok diplerinde’ yaşanır. Çelebiyi hep gülümserken görürsünüz. Gülümsemesi yüzüne yapıştırılmış bir yama gibi durmaz. Çektiği acılar yaşam karşısındaki duyarlılığından gelir. Acıları onu güzelleştirmiş, sevimli kılmıştır.

Bir anlamıyla ‘acıların çocuğu’dur çelebi, oysa acıdan hiç söz etmez. Acı çekmekten övünen, karamsarlık, asık yüzlülük, saldırganlık şampiyonu ‘entellere’ hiç benzemez. Acının şirin kıldığı bu sevimli insan, uzatıverir avucunu avucunuza, tutmazsanız, kızmaz; anlar, geri çeker. Saldırganlık duygularını mizahın, sporun, dansın, müziğin yoğunluğunda eritebilmiştir. Öfkelenmez. Hınç duymaz. İntikam duyguları taşımaz.

Kendinden memnundur. Neden? Çelebi, yaşam enerjisini nereden alır? İnsan sevgisinden. Nasıl olup da insanları sevebilmektedir? Kendini sevebildiği için. Peki, neden kendini sevebiliyor? Çünkü güvenebiliyor. İnanabiliyor. Bağlanabiliyor. İnsanlara, geleceğe, kendisine güveninin ardında ne var? Hiç düş kırıklığına uğramıyor mu? Uğramaz olur mu? Bu denli duyarlı bir insanın, bağlanıp, kendini duygularına, düşüncelerine, inançlarına, sevdiklerine, söz verdiklerine adayabilen insanın, sık sık umutsuzluklara düşebildiğini, beklentilerinin gerçekleşmediğini gözlemleyebilirsiniz. Çelebi, bunca sıkıntıya, çileye katlanmayı bilendir. Neden? Sıkıntılardan kaçmadığı, onları kabul ettiği için. Yitirdiklerini görür, karşılaşır onlarla. Çâresizlikleriyle muhabbete geçebilir: “Elbette, ben buyum. Artılarım ve eksilerimle böyle biriyim ben. Böyle biri olarak yaşayacağım. Böyle biri olarak gökyüzünün altında, yeryüzünün üstündeyim. Acılarımı bir paratoner gibi çeker, gökyüzüyle yeryüzü arasında bir köprü olduğumu duyarım. Acılarım yalnız bana özgü değildir. Diğer insanlarla birlikte yaşıyorum. Acılarım beni güzelleştirmek, olgunlaştırmak, beni yaşadığım dünyada öteki insanlara karşı daha sorumlu kılmak içindir. Bir anlamı vardır, başıma gelenlerin. İnsanlara daha yararlı olmak, daha güzel dünyaların kurulması için, çekilir bu çileler. Benim ve insanlığın çektikleri daha güzel bir dünyayı oluşturmak için adımlardır. Kişisel varlığımın bu evrenin bütünlüğü içinde kendi başına bir anlamı yoktur, ben herkes içinim, insanlık içinim. Acılarım insanlığa armağan olsun.”

Çelebi, kendi varlığının bir ‘aşama’ olduğunu düşünür. Gelişmeye, eleştiriye açık ruhu ile günlük dünya içinde, günlük dünyanın uzağındadır. Toplumsal ilişkileri başarabildiği için, siyasal, yönetimsel roller alabilir. İlkelerini içselleştirdiği için, ikide bir insanların yüzüne vurmaz. “Adalet, insan hakları, demokrasi, yüksek etik değerler, sanat, edebiyat, felsefe” gibi kavramları kullanmayı pek sevmez. Yaşar ve örnek olur insanlara.

Dünya görüşünü ve inançlarını da insanların yüzüne tokat gibi vurmayı sevmez. Çelebinin siyasal görüşlerini ancak eylemlerinden çıkarabilirsiniz. Çalışmayı sever. Sevmeyi sever.

Hınzırlardan farkı, sorgulamayı fazlaca sevmeyişidir. Sorgulamanın, irdelemenin, olur olmaz eleştirinin insanı geliştiremeyeceğini düşünür. Çelebi, eleştirilerini dolaylı olarak yapar, satır aralarında anlatır.

Gelecek korkum azalıyor, çelebilere rastladıkça.

 

Read Full Post »