Feeds:
Yazılar
Yorumlar

Archive for Temmuz 2011

z – ke

(yazının bir kısmının kendi kendini imha etmesi gerekiyordu, umarım muhatabına ulaşmıştır))

playliste eklediğim bir şarkıdan gelsin işaret, mesaj,,,

you are sleeping,,,

you are sleeping,,,

you do not want to believe,,,

(doğru söylüyor, doğru söylüyor, o kadar güzel söylüyor ki, o kadar güzel söylenen bir şey doğrudur,,,

tüm kalbimi kıranlara da, elimde tek bir cümle kaldı geriye; kalması gereken kaldı; hepinize aşkolsun!

ama size aşk olmaz, bu size fazla bi şey, ama bana aşk oldu, bu da bana isa bi şey, buda bi şey,,,

tanrıma sorayım; ne yapayım,,,

yapman gerekeni,,,

tamam!

HAHAHA!

(yazının bu kısmının da kendi kendini imha etmesi gerekiyordu, muhatabının nasibiyse, nasiplenmiştir zaten, değilse de değildir)

sadece bir deneyim aktaralım o zaman, “bir” kişiyle yaşanan ve gitgide derinlik kazanan bir sevgi harbiden güzel bir şey,,,

kalbimde biri var, biri değil, “bir”i,,,

: )))

nefretim ve kıskançlığım sevgimdendi, sevgimi paylaşamıyorum, bir yargıya bağlamak istemiyorum, kimse beceremiyor gibisinden, sonsözü de ettim sana, ama bilirsin zeki biriyim, kitabın arka kapağı duruyor hala, kalbimin şifasını hatırlattın, gösterdin bana, ölümcül bir nefreti bile tuzla buz ediyor bu, teşekkür ederim, emin ol yüreğimden konuşuyorum; yolun açık olsun,,,

 

dün gece van goghla beraber aya zıpladım,,,

a a!

bir parça kesmez bunu kutlamak için; playliste on tane track (onüç parça) ekliyorum, elektronik seviyorsan, indir bi albüm yap, sevene de hediye et, şık bi hediye olur, bekle bi tane daha gelecek onluk bi paket .)

bak işte hayat birader beni böyle bal eyle, ben onu küp küp dağıtayım : )))

Read Full Post »

Orospu – ke

Orospular kalplerinden önce ellerini yitirirler, piçler ise yüreklerinden önce gözlerini, bana soracak olursanız piçlerin durumu daha vahim derdim, çünkü yüreğin akabinde bir de dillerini,,,

kıskançlığın ve kızgınlığın sözcüklerine baksanıza, kimde biraz orospuluk, biraz piçlik yok ki, bunu bi ay önce düşünmüştüm, aslında iki gündür kafam öyle yerlerde ki, başka bi yer var, artık görüyorum da, güzel bi yer, beni bi kaç kişi tanımıştır sanırım, savrulduğum yerin ahlak değil, arzumun ateşi olduğunu anlamıştır,,, orayı gördüm, oraya zıplayacağım; özel bir yer: AY!

Şeytandan da sıkıldım, onunla etmediğim dans kalmadı, saf kötülük lan! bunu bile gösterdi bana, artık ruhumu delik deşik ediyor, geçen öyle bir delik açıldı ki, içinden fil geçer, sanırım ben o fili yutucam, o deliği de kapatmış olur, tok da tutar ne biliim, doğaüstü güçlerim var, fil falan yutabiliyorum, hayal gücün var mı kendi kısafilmini çekmek ister misin, bir bulut ne kadar yüksekteyse, o yükseklikten lapa lapa fil yağdığını düşünsene, düşün ki en üst kattasın, ne dersin çatını delebilir mi, bütün istiklal caddesine düşsünler lapa lapa, film senin, denizdesin ve birden yağış başladı, gökten lapa lapa fil yağıyor, denizdesin, yüzüyosun, denize yağıyor aq, dua edemezsin dostum, dua bile rasyonel bir şeydir, bu irrasyonel bir şey, ancak küfür edebilirsin,,,

oh be, bak işte bu —ke (ilk paragrafa sonra ekleme yapılmıştır.)

Read Full Post »

Eller – ke

Ellerim ellerine aşkı yazıyordu, elleri okuma-yazma bilmiyordu, cahildi,,,

Read Full Post »

“heves ettiğin şeyler üçe ayrılır.
senin nasibindir, başkasının nasibidir, ne senin ne de başkasının nasibidir.

senin nasibin ise, ihtirasa düşüp ardından koşsan da gelir, koşmasanda. istesen de istemesen de.
başkasının nasibi ise, çırpınman niçin? o şey sana hiçbir zaman gelmez.
kimsenin nasibi değilse, o şey fitne ve tecrübe için yaratılmıştır. böyleyse akıllı kimse kendine celb etmeyi arzu eder mi?

 o halde bir hal içinde bulunduğun zaman başkasını isteme. hiçbir makam arzu etme.”

http://zeynepmerdan.blogspot.com/

hadi biraz da benden gelsin, ben kimim biliyor musunuz, unknown artist, soruya bak ya: sen hangi bilinmeyensin,,,

kalbimi görmüş olandan, sevmiş olduğumdan ne fitne gelir, ne fücur, olsa olsa bir yorum hatası vardır, zamanla düzeltilir,,,

sevgili bağlamında değil de, dost bağlamında, çok hassas bir konuda bir fitne yedim, ahhh, günahkardan nefret etme, günahtan et denir, ama bunun için ya isa olmalısın ya buda,,, budalık kesinlikle çok daha yüksek bir bilinç, yaşadıklarım beş altı yıl anamı sikti, daha en başında biliyordum buranın yüksek bir bilinç olduğunu, tamam biraz daha anlatayım hikayemi, aşkın kitabını açtım, bu eylem suç mu, suçsa cezası nedir diye, açık yazıyordu, bu suçtur, cezası idamdır, infazı aşık gerçekleştirir, isa da buda da yanağımı öptü tabi, onlara canlarını bağışlayacaksın, yanımıza geleceksin, bu hikayede doğru ya da yanlış yok, sadece gerçek var, isa da, buda da beni beş yıl kavuran ateşi sorgulamadılar, hatta zulmü, hatta işkenceyi bile, ikisi de aptal değildi, çok zekilerdi, ateşin dünyası başkadır, mistik bir hikaye değil mi, onların dünyası, külün dünyasıydı, baksanıza, bir an temiz yürekli olun, diyelim tanrı yok, gayet materyalistçe öldükten sonra yok olacağız, peki şimdi bu hayata minnet mi duymalı, yoksa küstahça nankörlük mü edilmeli, aklını siktiret, ölümü de siktiret, ölüm bir gizem; bana inan,,,

bunu daha önce yazmıştım, ama çok etkileyici bir cümle, gerçekliğime öyle bir dokunmuştu ki,,,

dili şiir oldu, hakikat oldu: “Ateş külün hafızasıdır”,,,

Çoğu insan sözlüklerdeki tehlikeyi bilmez, bir sözcük varsa, onun karşılığında bir şey vardır,,, kabus, zehir ve çiçek ve damla, sözcüklerin de zaman gibi bir derinliği var, gökyüzünden düşen on-onbeş damla düşün, senin gözünden düşen on onbeş damla düşün, ama şunu düşün:

—Hayır yağmur gözyaşım değil, o bereket, ben ağladım mı, ben de bir insan gibi ağlarım, on-onbeş damla, saatlerce vızıldasa da insan, bu on -onbeş damlanın tekrarıdır ekseriyetle,,,

sen de, ben de gerektiği kadar ağlıyoruz, sen ondan bir inci kolye dizersin zaten, ben ondan yedirenkli  bir hale yaptım, hadi anlat beni onlara, ayın çevresine hale çizmek için sisi kullandığımı anlat onlara,,,

sözcükler kayıt altında ve aktarıldı, halisinasyon görmüyorum, düş görüyorum, düşümde gerçekleri görüyorum,,,

gerçeğe metafizik bir şapka takılmış, kutsal bir rastlantısallık değilse nedir, nereden kaynaklanır,,, “bil”diğimiz hiç bir kaynak yok, ama çok nasıl diyeyim katı düşünme, metaforları düşün mesela, varlar, postmodernlik dozunda bırakılmalı, herşey görececi bir saçmalığa çevrilemez,,,

boynuzlar ve kanatlar, binlerce yıldır ve hala varlar, şeytan, bana anlattığı bir şeyi anlatayım size, Tanrı senin önünde secde etmemi istedi, onun önünde secde edersem, senin önünde secde etmem dedim, senin önünde secde edersem, onun önünde secde etmem,,,

ou ye; who are you ke, are you here,,,

no I am there, I am not from sun, I am from moon,,,

Read Full Post »

Gift-et

Fiziksel dünyaya doğmak kelimenin tam anlamıyla ölümdür; ruhani anlamda tek gerçek doğum, insanın spiritüel doğasının kendi etsel doğasının rahminden çıkmasıdır. Tıpkı suda kendine bakan Narcissus’un bir yansımayı kucaklayabilme uğruna hayatını kaybetmesi gibi, insan da doğanın aynasına bakıp yansımasını gördüğü cansız toprağı kendi gerçek benliği kabul ederek, fiziksel hayatın ona sunduğu kendi ölümsüz görünmez benliğini gerçekleştirme şansını yitirir. İnsanların çoğu yaşayan ruhları tarafından değil, akılsız hayvani kişilikleri tarafından yönetilir. (bir Eleusis feylozofu)
bu hediye de başka bir canımın içinden gelmiş (senem))

Read Full Post »

Mucak (gift-ed)

penceresiz
  •  
    floresan ışığı gibi gibi gelip gider migren misali
  •  
    dörtgen şekilli turuncu muşambadan
  •  
    bir erkek çocuğudur o.
  •  
    bir kadın için için yeterince iyi değil ama kocam diyebilirsin ona.
  •  
    anası bir inci gibi himaye eder onun eşeyini
  •  
    bir bebeğin var senin, benim iki.
  •  
    Cornwall açıklarında oturmalı ve saçlarımı taramalıydın.
  •  
    Kaplan desenli bir pantolon giymeliydim
  •  
    bir ilişkimiz olmalıydı
  •  
    başka bir hayatta karşılaşacağız, havada rastlaşacağız
  •  
    ben ve sen…
  •  
    Yüzdürürüz kafalarımızı, iki zehirli zıtlık
  •  
    kemiklerimiz ve saçlarımız..
  •  
    Dolu dolu susardık..
  •  
    Hiç duymadığım sesin kulağımda küpe..
  •  
    Sana sevgililer ya da anemon, kleptoman sevgililer denizden gelen
  •  
    Yalanlar ne içindir bilirsin
  •  
    Seninle Zenn cennetinde buluşmak dileğiyle..
  •  
    Kadehimi şu anki varlığına kaldırıyorum

anıl aktaş—

———————

(buna da ağlamalıyım biliyor musun anıl, bu verdiğin doğum günü hediyesini sözcüklere sığdırmak zor, neredesin bilmiyorum, şu anda dünyanın o en bilinmeyen yerini öpmek istiyorum, bir güzellik daha oldu bu doğumgünümde, 15i benim doğumgünüm, 16sında kuzenimin nikahı vardı, karadenizin enfes bir köyünde bir kır düğünü, gelin rus, da da da diyen bi kaç yakın akrabası, en rusundan votkalar, bir gün öncesini anlatayım önce, anne tarafım tam teşekküllü oradaydı, onbir gibi beni çağırdılar, otuz-kırk kişi, pastalar geldi, önce kuzenim bir konuşma yaptı, paket program bir konuşma değildi, neyse oydu, ve işte o neyse, o kadar değerliydi ki, sonra ben iki-üç cümle ettim ve daha konuşamadım, gözlerim doldu, allah baba, allah kardeş, allah yenge, toplamına hayat birader diyeyim, sevinçten ve sevgiden gözlerim yaşardı, kederden de çok ağlamış bir insanım ama kalbimin içinde küçücük bir yer, penceresiz bir odacıkta, bir halisinasyon gibi hep duydum bunu altıyıldır, o inci taneleri sevgiden de saçılır, sevgiden, sevinçten de olur bu değil mi allah baba, allah kardeş, allah yenge, hayat birader,,, zaten bir mitim aralarında, külliyatım sağlam, ama ortada saygı yoktu, kırıntısı yoktu, o gözlerdeki sevgiyi görünce, şunu düşündüm yatarken, saygı dediğin, sevgi kapısının önündeki bir paspas sadece, ne eksiği, ne fazlası,,, devamını da yazmak istiyorum biraz, düğün gecesini yani, çok dansettim, içim coştu durdu, gelinin slav arkadaşları, slav desen oluyor, slow desen oluyor, ama bizimkilerin grup olarak çektikleri bir horon var ve ne eşeklik ki onu bilmiyorum işte, çıktım odama, alanı görüyorum, yarım saat seyrettim onları hayranlıkla, erkeklerin alkolden lülük horonları biraz sarsaktı ama kadın kısmısı bir tepti horonu yok böyle bir şey ya, o ahenk, o estetik, kot kadar rahat oturmuş bir kıyafet gibi; o doğallık,,,

e anıl bi taraftan da post zamanın içindeyiz, hani cluba gidiyoruz, tek kişi coşuyoruz, rezonans olursa iki kişi oluyoruz bazen, ama yirmi kişiden eksilmişiz iki-üç kişiye, insanın matematiği işte, farklı bir dili vardır bilirsin, bir birdir, iki ikiden fazladır, yirmiye ne diyebilirim ki, gökyüzüne baktım sadece, yıldızlara,,, hadi beynimin kıvrımlarında yol alayım biraz, net sayı ver de köksal, aynı anda atan, tepinen yirmi kalbin karşılığı nedir; iki üzeri yirmi : ))

olur ya bir gün penceresiz bir odaya düşerim, bu olursa şu da olur çok sanki, ilişkimiz orada başlar, o odamın penceresi olursun,,,

varlığımı kadehine dolduruyorum, ister yavaş yavaş ağzında çevir yuvarla, istersen fondip yap : )))

özellikle senin tarafından hatırlanmak, daha önce sözcüklerimizin birbirine dokunduğunu, birbirini öptüğünü, seviştiğini unutmamış olman, nasıl toparlasam, dağınık kalsa da olur, şunu da yaşadım ben, bok gibi bir acizlik içinde, şunu da unutmak istiyorum, şunu da unutmak istiyorum… ve işte hayat ve işte mucize, o bokun üstünü toprak kapladı, şahane de bir çiçek hayata kanatlarını açtı: BUNU DA UNUTMAK İSTEMİYORUM LAN!!!

MUCAK (nasıl oluyor bilmiyorum ama oluyor işte; bir kucak dolusu öpücük : )))

bu sabahı da anlatmalıyım sana, sabahın altısı, sigara için yarım saatlik bir mesafeye yürüyordum, mp3player dinlemeye utanıyordum, öyle bir kuş türü var ki burada, kapat lan o aygıtı ayıp diyordu, önce bir manas gördüm (bok böceği), böyle diyorum da şuradan diyorum, manas eski mısırda kutsaldı, bir tanrıydı, gördüğüm böcek belgesellerde gördüğüm gibi değildi, onun iki katı büyüklüğündeydi ve siyahında parlak bir mavi cila vardı, ben kutsalım diye bas bas susuyordu,,,

o sırada fındıklıklara gözüm takıldı, bir ceylanla gözgöze geldim, o kadar güzeldi ki, boynuzları vardı, benim de boynuzlarım var, neden beni şeytan zannediyorlar hala anlayabilmiş değilim,,, gözlerim de onunki kadar güzel halbuki,,,

dönüşte eve yaklaşmışken iki ortanca (çiçek) kümesi gördüm, biri mavi mavi hava atıyordu, diğeri lacivert lacivert, tam üstlerinden de turuncu-kahve bir asma renkleri üçbinle çarpan bir kontrast oluşturuyordu, gökyüzünün ellerini, dudaklarını, sesini o kadar özledim ki o an, nar çiçeğim o benim, yolda 3 tane bir tane de bahçe de, nasıl unutulur ki o kırmızı, bir başkası daha var, birine soracak olsam, bana bir kırmızı göster desem, büyülü bir kırmızı istesem, cebinden çıkartıp verecek biliyorum, sözlükteki en kırmızı sözcükleri kime sorarsın desen, o da sensin, bunu da biliyorum,,,

açgözlü müsün desen, hayır değilim, sadece yıldızlar konusunda açgözlüyüm, bütün yıldızlar benim olsun istiyorum,,,

bencil misin desen ama evet derdim, yine dağınık yazayım…

madde1; istanbulda kankamla buluştum, kanka sözcüğünü sevmiyorum, ben ona başka bir isim taktım, kafkam!

madde2; istanbulda kafkamla buluştum şişlide bir birahanenin açık arka bahçesinde,,,

madde3; iki saat kadar oturduk, bir kamera olmalıydı, sabit durmalıydı, hiç bir kamera hareketine ihtiyaç yoktu ve iki saatlik bir waking life’dı sohbet,,,

madde4; kafkama çok uzun zamandır pornografi seyretmediğimi söyledim, sen pornografi seyretmezsin zaten köksal dedi, senin gibi bir insan için bu küçültücü olurdu, sen “fantezi” kurarsın,,,

madde5; kafkamdı beni tanıyordu,,,

madde5 (ek); karısı ve oğlu geldi, bir gün önce görmüştüm veledi, uykusuzdu ve mızmız buruşuk suratlıydı, ikinci görüş, bana öyle bir gülücük attı ki, ikinci görüşte aşk,,,

madde6; bir insan çocuklara ve çiçeklere aşık olamıyorsa kronik depresyona girmeli; üç yıl antidepresanlarla idare ettikten sonra intihar etmeli,,,

madde7; FLOP!

Flop v1.0 (üç renk kırmızı için);

flop şu, hard robinson cruiese, üç renk kırmızı da ben ve 3 kırmızı kadın dışında tüm homo sapiens camiası flop diye yokoluyor,,,

Flop v2.0 (neslihandan ilham aldım, insanlardan bıktım şu ara demişti)

benim bir tanrım var biliyorsun, kıyak bir tanrı, başka tanrılara benzemez, bana da benzemez, ben bi kaç kez ona benzemeye çalıştım, “başkası olma kendin ol, böyle çok daha güzelsin” dedi, gittim aynaya baktım, haklısın dedim,,,

bu aslında çok da tatlı bir film fikri ve sayısız versiyonu çevrilebilir,,,

tanrıcığım bana soruyor, ne istiyorsun diye,,,

flop istiyorum diyorum, flop tüm homo sapiens ve muadillerinin cismen paralel bir dünyaya aktarılması,,,

iki dal aklıma şöyle geldi, birinde tanrı tüm makineleri de off durumuna getiriyor, diğer versiyonda dünya tam tıkırında işlerken sadece insanlar flop oluyor, ikinci versiyonda, mesela trafikteki bir otomobilin gaz pedalı birden flop etkisine maruz kalıyor ama mesela belirli bir hızda da olduğu için çarpıyor, yoldan çıkıyor ya da yavaşlayarak duruyor, uçaklar keza düşüyor felan, nükleer santraller faallerse belirli bölgelerde patlıyor, barajlar, elektrik santralleri vs. vb. bi müddet idare edip kesiliyorlar, flop oldu düşünsene, koca dünyada artık tek insansın, aklıma ilk gelen şey müzik oldu, jeneratörlerle ve pillerle o sorun çözülüyor, sahnelere baksana, sadece insanlar flop oldu, bir anda istiklal caddesi yere yığılmış bi ton giysiyle doluyor, insanları merak ediyosun bi kaç eve giriyosun, bazı yataklarda iki pijama flop olmuş, bazılarında iki don, tabi ki tüm bunlara bir ay içinde yaşanacak muazzam bir kitlesel katliam eşlik ediyor, hemen hemen tüm çiftlik hayvanları ölüyor, beni düşünsene, blog delisiyim ya, hadi bi şekilde bir pc’yi ayağa diktim, başka hiç bir insan yok, genişletelim, hadi deli de bir kalemim, hala yazılır mı, bunu düşündüm ciddi ciddi, hemen bir günlük tutmaya başlardım, yirmi dört yaşımda birbuçuk yıl tuttum, o zaman onun içinde keşfettiğim güzellik, kıçımın kılı ağardığında olup biteni okumaktı, çıtayı yükseltelim, ya peki gerçekten on numara, yüz numara sanatsal şeyler yazıyorsun, kritik soru beliriyor, sanat-sanatçı ve sevicisi arasındaki ilişki, müzik de yaptığım için bu alan daha elverişli, kimse dinlemese bile kendin dinler durursun, hayvanat kısmı bir şekilde tehdit oluşturabileceği için, beline bir silah takmak makul görünüyor, çok merak ediyorum, sadece yirmiyıl içinde dünya neye dönüşür;

cevap: FLOP! 

(bu düşün ilk nüveleri yine o günlük tuttuğum yıldadır, 25-30 kişiye varan bir grup oluşturmuştuk, o zamanlar sadece bu grubun kaldığı geri kalan insanlığın flop olduğu hayeller kurardım, ama radikal flop göt istiyor, ben yalnızlığı severim diyen artüstler için bile, hım, kelime doğurdum>demek ki sanatçı için artist denir, sanatkar içinse artüst!

Read Full Post »

Alice…

Read Full Post »

 

tanrı on (off değil)

tanrı on (numarası olsun)

tanrı on (u alma beni al)

tanrı on (u da al beni de al)

tanrı: bazı hayat durumlarına, bazı hislerine karşılık bir “doğru”yu on defa
tekrar etmek zorundasın, benim yasalarım, hahaha!, sesli harfleri bas bağıran, tiz çağıran,
sessiz harfleri harfiyen sessiz,,,

küstah değilsin, atalarına, ustalarına saygılısın, kalbinin aynasını sildiğinde attım mı
seni hiç cehenneme, aptal bakışlı değil, zeki bakışlı ustaların söylemişti bunu sana,
ve gerçek ustalar kendilerine o kadar yaklaşmıştı ki, buhu kendi danslarının zarif figürlerini
sergileyecekleri büyülü bir zemindi onlar için,,,
dans,,,
aşk biçimindeydi, tanrı biçimindeydi, gerçek ve hakikat biçimindeydi,,,
usta olmaktan bahsediyoruz, belli merhaleleri olan bir şeyden,,,
o buhuya desen çizmek; bir düş evresi var, senin
sesine karşılık aynadan beklediğin ses, o desen bir ses kazandırıyor sanki ona, duyduğunsa yalnız
kendi sesin,,,
bu desen, bu melodi, bu dans
neden düş evresine ait söyleyeyim, sen onlarda onlarda olmayanı düşledin, onların onlarda
olmayan olduğunu anlamak ise uyanmaktır, düşten uyanmak;

aşk dilsiz,

tanrı sessiz,

gerçek yorumsuz,

hakikat ise kör,,,

aynanın karşısındasın, en gerçek bu, konuşmaz, gösterir o ayna,,,
sen benimle konuş yine de, senin sözcüklerin
sessizliğin, bir çiy tanesinin kristalden kolyesi olsun, göstermesin ama anlatsın,,,

ey ademoğlu, adembaba (karşımda çıplaksın), aklın başından yittiyse, -ben bunu da yarattım;
hahaha- kırk defa tekrar et kalbinin şifasını, kırk dedim, sihirli bir sayıdır bilirsin,
seni yarattığım sıralarda sihirli sayılar da
yaratıyordum,,,
sana mahareti verdim ki gösteresin: kırk defa; maharet; her seferinde kalbine biraz
daha yaklaştırarak, bana güven, o şifa kalbine dokunacak,,,

ke: üçeksik-beş fazla “peygamber” olma çağındayım, şöyle bir insan gerçekliğidir aslında, inanan biri
tanrıdan şüphe eder, inanmayan biri de tanrıdan şüphe eder, varlığını da yokluğunu da ispatlayamam,
görünen o ki yaratımın bir parçasısın, şu an karşımdaki sen misin, bu başka bir insan olsa,
tanrısın sen; onun içine girdim dersin, bu bensem, senin de içine girdim dersin, peygamberlik
idrakinden bahsedeyim: seni hem 1 hem 0 yapan: bir Tanrı yoktur ama ilahi olan şeyler vardır,
çiçeğe baksan bu böyledir, böceğe baksan bu böyle, matematiğe, müziğe, aya ve güneşe baksan da,
dosta, sevgiliye baksan da,,,

insanın metafizik olarak kuta temasıdır, baş öne eğilir, gözler zekice kısılır ve tebessüm
edilir,,,
 
biraz umut vermek ve umut almak lazım insanlardan, buna tanık olduğunun farkında olan yeryüzündeki
tek canlı insandır,,,
 
hadi tanrı baba, -bir miktar babasın aq-, kendimi sana sevdireyim, radikal bir
durumumdan bahsedeyim; tekbaşınalık,, hem cinslerim yalnızlık diyip ağlaşıp durur, oysa insan
tek başınayken bir asal sayıdır, sadece de kendine bölünmez, bire bölersen tam kendisiyle
karşılaşırsın, sıfıra bölersen sonsuzlukla,,,

Tanrı: seni seviyorum köksal

ke: biliyorum biliyorum, arada bir gelip öpüyorsun ama adını bile bilmiyorum, Adın Ne,,,

Tanrı: hıhıhı, şaşırtayım seni, bu da benim numaram olsun, sen koy!

ke: çok düşünmedim biliyor musun; adın: AD!, bu toprakların insanının köklerinden etkilendim,
eskitürklerde bir isim koyma yaşı vardı, mahsul (insan) tadını kazandığında bu tadı anlatan bir
isim, beni sözcüklere yoldaş kıldığına göre kendi penceremden görüneni söylüyorum, doksan dokuz
isminden bir tanesi belki de, benim payıma düşeni; AD, seni terennüm etmek, tüm adları terennüm etmektir,,,

ke: seni seviyorum ad,,,

Tanrı: arada bir gelip öpüyorsun, biliyorum,,,

Tanrı: insanlar gördüklerine inanırlar, bunu onlar için makul kıldım, burada
görünen o ki, beni de, seni de yazan sensin, bu durumda veda öpücüğü senin
yanaklarına verilmeli, benden, Tanrıdan (insanların görmedikleri kısımdan),,,

gördükleri şu olabilir mi, senin kendini öpmen; soyun sürmeliydi, insan kendini
öpemiyor! hahaha! onlara şunu de, benim kendimi öptüğümü mü gördün, hadi ya, nasıldı,,,

ke: kuvvetli bir kimyasal eylem o, bir kitap hazırladım ve içine bir ya da
iki tane şiir koyacağım, bir tanesini sırf bir dizesi için, şiirin kalbi için,,,
şiiri kitaba saklayayım, kalbini sana göstereyim, acıdan kalbi tekleyeni sana yollardım,
iyi bir kalp doktorudur derdim,,,
çiçekler iyi gelir dedin, tarçın kokusu, balıklar, kediler iyi
gelir, dostlar iyi gelir, dua etmek iyi gelir dedin, kendin için değil, başkası için dua etmek,
bu iyi gelir dedin, kalbine bakan başka kalpler iyi gelir, annen iyi gelir, mizah ve su iyi gelir, sadece bir sözcük olarak ‘su’,
ve uslanmak ve edepli olmak iyi gelir; edebin içinde hiçbir yasak yoktur; böyle edebi olmak
iyi gelir dedin,,,

sen doktor gibi konuştun, dize şairden gelsin:
 
öpücükten insan yapmak,,,

—————————————————
—————————————————

deep note:
 
sözcüklerle cinayet işlendi mi, yine şiirle işlenir,,,

zehirli engerek demez; onun dili engerekli zehir,,,

şiir aşk kadar masumdur,
aşk kadar cani,,,

tüm bu karmaşa içinde,
aklın, bilincin, zamanın, hayatın karmaşası içinde…

,,,

… karmaşası içinde

sessiz ve sakin bir uyku için söylüyorum, akıl tebessümle susar, dahası var; sessiz kalır,,,

öpücükten insan yapmak,,,

 
 

 

Read Full Post »

Benim için gerçek iyileşme başladı, köklerimden gelen, köklerimden yayılan, dallarıma bağlanmış dilek çaputlarından değil,,,   

 

ki hepsi renkli, hepsi hoş, bana özel hissettiriyor, ne çok şey, ne çok insan diledim, nasıl da farklı benler diledim, sevilecek çok şey vardı, bir kaç tanesi de benim kucağıma düşmüştü ve sevilecek ne çok kadın, yakınlaşırsın, özelleşirsin bu başka bir şey, sevilecek çok sayıda kadın olması başka bir şey, bu güzel bir şey,,,

mevzu ağacın sağlığı, kimse kötü bir ağaca asmak istemez, “iyi” bir ağaca asmak ister  dileğini,,,

ben ağaç değilim, insanım, ve ki köklerim ve dallarım var,,,

bir ağaca sordum yemin ediyorum cevap verdi: “iyileşirsen iyileşirsin,,,

ağaç da sıkı bir metafor, kalas zannetmeyin, insanın hayatı da, psikesi de bir ağaca benzer, psikoloji için de sosyoloji için de elverişli, kökler ve dallar, kuşkusuz bu bir elma ağacı, bu dünyaya da ait değil, cennetin superstarı,

bir insanın da, hadi kıyak çekelim, iki insanın da,

ikiden fazla insanın da (3 kişi=toplum, atalarımız da bilirdi, üç kişinin arasında olan sır değildir) mimarisinin simgesiydi o ağaç, cennete yaraşır bir hayranlık abidesiydi, kökleri de, dalları da dokungaçlarıyla başka kökler ve dallarla simbiyotik bir temas kurmuştu, bazı kökler ve dallar kalındı ama şaşırtıcı olanı kristal taneleri gibi tanımlı formların bariz seçiliyor olmasıydı (o ağacı gördüm, o elmayı da yedim, şimdi kafanızı sikmeyeyim),

en ucunda bir düzensizlik salınımı olan dokungaçlar,

bu bilginin bir kısmı, onu tamamlayan başka bir bilgiye daha sahibim, dedim ya elmayı yedim, havva verdi,

o düzensiz uçlara yakından bakıldığı zaman içinde mikro kristaller görülebiliyor ve tüm dokungaçlarda benzeş kristaller oluşuyor, ben buna kristal etkisi diyorum, bir düzensizliği bile tanımlı düzensizliğe çevirmesini dolaşım sistemine bağlayabiliriz ağacın, evrimin dahiyane mucizelerinden biri; sözcükler,,, 0, 1, 01, 10, 00, 11, 101, 1001, 0001, 1111,,,

bir takım hayatlar için bir kaç sözcük

1111110

1111100

1111000

1110000

1100000

1000000

hayatın yalın bir gerçeğinden bahsedelim, 1 başta olunca, yani sağlık, insan hayat oyununu tek kişilik de oynar, iki kişilik de, oyuncusuyla yetinmeyip, seyircisine (rıza) de taşan, bulaşan, onları oyuna katan kalabalık bir şekilde de, de mızmızlanan ve sivri sözcüklere olan talep yükseldikçe, coşkun ruhlar, bezgin ruhlara döndükçe, çağın insanı “sağlık”lı diyebilir miyiz, içegöçüş sadece neokapitalist-neomodernist bir sistemin kıyametini göstermiyor, birey için de bariz bir risk olarak beliriyor, oshodan bir hint alalım, sağlık sözcüğünün etimolojisinden bahsetmiş health<whole (bütün), benliğin ayrışması yalın bir bağı kopartıyor:

ben dünyanın bir parçasıyım,,,

ancak böyle bir köke, bir dala, bir çiçeğe, hayata olan saygı can kazanıyor, samimiyet kazanıyor,,,

ot içtim, bıdak bıdak öttüm, ben bir bavuğum (o ne!)

Read Full Post »

ke: ortalamanın on katı var

Tanrı: yani?

ke: on üzerinden elli almak

Tanrı: tamam tanrısın

ke: atma! on üzeri elli demedim, on üzerinden elli almak dedim

Tanrı: tamam bi gıdım tanrısın

ke: bu kadar kolay mı, bir sıfıra mı bakıyor

Tanrı: evet ama doğru yere de koymalısın

ke: ben sağa koymazdım, sola koyardım; 01,,,

Tanrı: hahaha! madalya olarak boynuna bir günah asacağım,,,

Tanrı: orda mısın ke

ke: bana adımla hitap ettin

Tanrı: ke; bir harfin okunuşu, hahaha!, seni çamurdan yaratmadım, seni maymundan yarattım, hahaha!

ke: komiksin .), elmayı yedim ‘HA.’ ‘,H,A,’ ‘HA!’, şimdi yasaklamadığın, ama sakladığın diğer elmanın peşindeyim, ölümsüzlüğün, sonsuzluğun, o yok bunu biliyorum ama o var bunu da biliyorum,,,

ke: hadi senin hikayenin bir parçası olayım, hikayen makul, elma anı, adem elmayı ısırdı ve sordu, bu ‘ilk soru’ydu; an-ı elma, elma anı; “sen kimsin”, dünya mevzuun makul, hikayenin sonuna insan bu soruya cevap verince nokta konulacak belki, adem “kendisi” sordu, senden kopan ilk şey bu oldu,,,

sen koysana bir nokta, senin koyduğun nokta sayılmaz, seninkinden, rasyonel aklımın basmayacağı şey; nokta; sonsuz küçük şey,,,

sen kimsin,,,

Tanrı: sözlükteki bir sözcük .)

Read Full Post »

Older Posts »