Feeds:
Yazılar
Yorumlar

Archive for Aralık 2011

MAYMUN TUZAĞI…

Asya’da maymun yakalamak için kullanılan bir çeşit tuzak vardır.
Bir hindistan cevizi oyulur ve iple bir ağaca veya yerdeki bir kazığa bağlanır.
Hindistan cevizinin altına ince bir yarık açılır ve oradan içine tatlı bir yiyecek konur. Bu yarık sadece maymunun elini açıkken sokacağı kadar büyüklüktedir, yumruk yaptığında elini dışarı çıkaramaz.

Maymun tatlının kokusunu alır ve yiyeceği kavrar, ama yiyecek elindeyken
elini dışarı çıkartması olanaksızdır. Sıkıca yumruk yapılmış el, bu yarıktan dışarı çıkamaz. Avcılar geldiğinde maymun çılgına döner ama kaçamaz. Aslında maymunu tutsak eden birşey yoktur. Onu sadece kendi bağımlılığının gücü tutsak etmiştir.
Yapması gereken tek şey elini açıp yiyeceği bırakmaktır. Ama zihninde açgözlülüğü o kadar güçlüdür ki bu tuzaktan kurtulan maymun çok nadir görülür.

Bizi tuzağa düşüren ve orada kalmamıza neden olan şey, arzularımız ve zihnimizde onlara bağımlı oluşumuzdur. Tüm yapmamız gereken, elimizi açıp benliğimizi ve bağımlı olduğumuz şeyleri serbest bırakmak ve dolayısıyla özgür olmaktır.

Joseph Golstein


(((Bu yazıyı blogda 16 eylül 2008’de yayınlamışım, bugün bir yorum geldiği için yayımlanma tarihini değiştirdim, sürekli bunu yapmam ama aklıma tüm bu bloga hiç bir eklenti yapmadan onu canlı kılma fikrini getirdi, tüm blogu zaman olarak yeniden dizebilirim, genelde insanlar anasayfadan bağlanıyorlar, buradaki bazı yazıların ise bir kereden fazla okunacak yazılar olduğunu düşünüyorum, düşünüş olarak da, ifade ve anlatım, ve estetik olarak da.

bu arada arzuya yönelik doğulu bir eleştiri vardır, bir tatminsizlikten doğduğu yönünde; doğrudur da, aşık olunca tüm o yoğun kimyasallara daha az ihtiyaç hissedersin; kahve, kola, sigara, uyuşturucu, kimi için şehvet, pornografi,,, bilgelik de yüksek olana çağırır seni, aşka çağırır; ama bir katolik rahibe değil, insana gelelim; duygusuz bir araftansa arzularının dünyasında en azından oyun oynamak bana daha çekici geliyor,,,

yükseğe de mümkünse çık derim))

(((benliğe de gelince, insana batan şeylerin yaşandığı bir dünyada ahlaki bir iskelete sahip bir benlik kurgusu gerekiyor bence, bazı şeylere karşı duruş ve tavır istiyor beşerin hayatı, keşke böyle olmasa da tüm benliğimi Allah’a hediye edebilsem, al desem ipler senin, göster hünerini, ustalığını…

(((benlik sorusunun tam anlamıyla cevaplanabildiğini düşünmüyorum, aklımın genel bir çözümü var insana dair,,, fifti-fifti,,, bazen kendimiz olarak bir benlikle ilişkiye gireriz ki, bu “bi şey”dir, katı ve sabit değildir, tam da et kadar yumuşaktır ve ama su da değildir, onu bir arada tutan bir kıvamdadır, yüzü 1001 ifade içinde yüzen, duran ama yürüyen,,, akmayan sudur da; yarısı sudur da,,,

Read Full Post »

Bir yanı zoraki kibre çekiştirilip, öte yanı üveyliğe ve utanca ötelenen bir memleketin loğusa günleriydi. Kabuller, sürgünler, merasimler, devşirmeler, retler, isyanlar ve yas. Hepsinin içinden sadece, kıran yekten etini vurmuş olanların duyup da yakabildiği ağıtlar. Sınır boyları sadakat arzından geçilmez, toprağın beri yanları ise inandırılmalı ihanete.

Kendi sıratını tırnaklarıyla kurmuş bir kadın; suretini yakıp, alaz ve eriyikten, yeniden eylemiş, yolu tepeden belletilmiş bir kalabalığa karışmak emelinde adımlıyor günbatımını. Seyhan da duydu bunu: “Ah, ravan…” Yani, insan ruhu. Ne meşakkat ey, senin içinden geçmek. Donu erimemişken daha nice enginlere bana mısın demedi bu can da, seni arşınlamaktan ıraktır yine.

http://drempro.wordpress.com/

Read Full Post »

 

  

Jeremy Rifkin, Guardian Unlimited

Ağustos, 2003

Geçen yıl bilimle ilgili konuşmaların çoğu biyoteknoloji, nanoteknoloji, bilgisayarlar ve evrenimizin yaşı gibi daha ezoterik sorulara yoğunlaştıysa da dünyanın değişik yerlerindeki laboratuarlarda kapalı kapılar ardında daha sessiz bir şekilde dile getirilen bir hikâye anlatılıyordu- bu hikâyenin insan algısına ve dünyayı anlayışımıza etkisi daha da derin olacak gibi. Tuhaf olan şu ki;bu araştırmaya sponsor olan şirketler McDonald’s, Burger King, KFC ve diğer fast food şirketleri.

 

Hayvan hakları aktivistleri ve hayvanlara insanca davranmaya yönelik halk desteği sebebiyle baskı gören bu şirketler  bir çok diğer şeyle beraber  hayvanların duygusal, mental ve davranış durumlarının incelenmesi için araştırmaları finanse ettiler. Ancak araştırmacıların elde ettiği sonuçlar rahatsızlık verdi. Görünüşe göre hayvanlar bugüne dek kabul ettiğimizden çok daha fazla bize benziyor: acı, ızdırap, stres, sevgi- heyecan hatta aşk bile hissediyorlar.

ABD’de Purdue Üniversitesi’nde domuzların sosyal davranışları üzerine yapılan çalışmalar bu hayvanların sevilmeye düşkün olduğu ve eğer birbirleriyle oynamalarına izin verilmez ve yalnız bırakılırlarsa hemen depresyona girdiklerini ortaya koydu. Fiziksel ve mental uyarıcıların eksikliği sağlığın bozulması ve hastalık oranlarının yükselmesi gibi bir sonuca yol açabilir. AB bu tür çalışmaları ciddiye alarak 2012 yılına dek domuzların izole edildiği yetiştirme bölmelerinin kullanımını yasakladı ve her domuza her gün için 20 saniyelik de olsa insanlarla kontak kurmasını, ve kavga etmelerini önlemek için yanlarına iki üçü oyuncak bırakılmasını yasal bir zorunluluk olarak kabul etti.

Domuzlarla ilgili çalışmalar, hayvan duyguları ve hayvanların bilişsel becerileriyle ilgili araştırmalarda olup bitenlerle ilgili sadece yüzeysel bir bilgi veriyor bizlere. Araştırmacılar ünlü Science dergisinde New Caledonian kargalarıyla ilgili çıkan bir makale sebebiyle şoka uğradılar. Kontrollü deneylerde Oxford Üniversitesi’ndeki bilim adamları Betty ve Abel adındaki iki kuşa biri düz bir tel, diğeri ise kanca şeklinde bir tel olmak üzere 2 seçenek sundu ve kargalardan bir deney tüpü içindeki et parçasını almaları istendi. Her iki kuş da kancalı teli seçti. Ama sonra beklenmedik bir anda, dominant erkek olan Abel, Betty’nin kancasını çaldı ve ona sadece düz teli bıraktı. Betty düz teli alarak bir çatlağa sokarak onu kanca yaptı. Ardından bu kanca şekilli yeni teli deney tüpünden içerisi soktu. Araştırmacılar deneyi her defasında düz tel vererek on kere denedi, ve deneyin 9 defasında düz teli kancalı tele dönüştürerek sofistike bir alet yapma becerisi olduğunu ortaya koydu.

Afrika’dan gelen gri papağanın da hikâyesi var; Alex sadece insanlara ait diye düşünülen bir alanda farklılık yaratıyor. Alex 40 nesneyi ve 7 rengi ayırt edebiliyor, nesneleri kategorilere ayırabiliyor veya ekleyebiliyor.

İşaret dilini öğrenen goril Koko da 1,00’den fazla işareti biliyor, binlerce İngilizce sözcüğü anlayabiliyor. İnsan IQ testlerinde zekâ düzeyi 70 ile 95 arasında çıkıyor. Sonuç: Koko zekâ özürlü değil, sadece yavaş öğreniyor.

Alet yapma ve dil geliştirme becerileri sadece bizim türümüze özgü kabul ettiğimiz bir çok özellikten sadece ikisi. Bu özelliklerden bir diğeri de farkındalık sahibi olma.

Filozoflar ve hayvan davranış bilimcileri uzun zamanlar boyunca diğer hayvanların farkındalık sahibi olmadığını, çünkü  hayvanlarda birey olma duygusunun olmadığını söyledi. Ama yeni araştırmalara göre durum böyle değil. Washington Ulusal Hayvanat Bahçesi’nde ellerinde ayna olmadıkça vücutlarının diğer kısımlarını göremeyen orangutanlar farkındalık duygusu göstermektedir. Atlanta Hayvanat Bahçesi’nden Chantek adında bir orangutan dişlerini fırçalamak ve güneş gözlüklerini ayarlamak için ayna kullanmıştır.

İnsanı diğer canlılardan ayıran şeyin ne olduğunu anlamak adına yapılan en nihai teste gelince… bilim adamları uzun zaman boyunca ölüler için yas tutmayı hayvanlarla insanlar arasındaki gerçek bir ayırım noktası olarak düşünmüşlerdi. Diğer hayvanlarda ölüm duygusu yoktur, bu yüzden de kendi ölümlerini kavrayamazlar. Ama görünüşe göre hayvanlar da yas ve keder duygusu yaşıyor. Filler günler boyunca ölü akrabalarının yanından ayrılmıyor, sessizlik içinde arada bir ölüye vücutlarıyla dokunuyorlar. Kenyalı Joyce Poole Afrikalı filleri 25 yıl boyunca inceledi ve kendi ölülerine yönelik davranışları karşısında fillerin ölümü biraz da olsa anladıkları ve ölüm karşısında derin bir duygu yaşadıklarını söylüyor.

Neredeyse bütün hayvanların, özellikle de gençken, oyun oynadığını biliyoruz. Yavru köpeklerin, kedilerin, yavru ayıların oyunlarını izleyen insanlar onların ve kendi çocuklarımızın oynama biçimleri arasındaki benzerlikleri farketmeden edemez. Farelerin beyin kimyasıyla ilgili yapılan son çalışmalar bu hayvanların oynarken beyinlerinin büyük oranlarda dopamin salgıladığını ortaya koyuyor. Dopamin insanlarda heyecan ve zevk duygusu veren nörokimyasal bir salgı.

İnsanlar ve diğer hayvanların beyin anatomisi ve kimyasıyla ilgili çarpıcı benzerliklerin altını çizen Pennsylvania’daki Gettysburg Üniversitesi’nden davranış bilimcisi  Steven Siviy diğer araştırmacıların da zihninde giderek ağırlık kazanan bir soru soruyor: “eğer doğal seçilim sonucu evrime inanıyorsanız, insanlarda duyguların nasıl birden bire  ortaya çıktığına inanabilirsiniz?”

Araştırmacıların yeni bulguları ortodoks bilim tarafından öne sürülen kavramlardan çok uzak. Son zamanlara dek bilim adamları çoğu canlının içgüdüsüne göre davrandığı düşüncesini öne çıkarıyordu, öğrenilmiş davranış gibi görünen şey ise normalde genetik anlamda düzenlenmiş bir aktiviteydi. Ancak artık kazların yavrularına göç yollarını öğretmek zorunda olduğunu biliyoruz. Aslında öğrenmenin anne babadan yavruya çoğu kez aktarıldığını biliyoruz, sürekli deneme ve yanılma yöntemiyle ya da deneylere tabii tutularak da bir çok hayvanın öğrendiğini biliyoruz.

Peki bütün bu bilgiler hayvanlara yönelik davranışlarımızla ilgili bize ne söylüyor? Her yıl acı dolu deneylere maruz bırakılan binlerce hayvana ne demeli? İnsanlıktan uzak koşullarda yetiştirilip insanlar yesin ve tüketsin diye öldürülen milyonlarca evcil hayvana ne demeli? Ayakkapan tuzaklarını, kürk manto ve paltoların satılması ve alınmasını yasaklamalı mıyız? Peki ya spor adına öldürülenler? İngiltere’de tilki avı, İspanya’da boğa güreşleri, Meksika’da horoz dövüşleri? Peki ya eğlence dünyası? Aslanlar hayvanat bahçelerinde kafeslerde mi yaşamalı, filler sirklerde gösteri mi yapmalı?

Bu sorular dünyanın bir çok yerinde mahkemelerde dile getiriliyor, mevzuatlarda kendine yer buluyor. Bugün, ABD’de Harvard ve diğer 25 hukuk fakültesi hayvan haklarıyla ilgili hukuk dersleri öğretiyor, mahkemelerde ise hayvan haklarıyla ilgili daha fazla dava görüşülüyor. Almanya anayasasında hayvan haklarını garanti altına alan ilk ülke oldu dünyada.

İnsanın yolculuğu, temelinde ve en derinlerde, empatinin daha geniş ve daha kapsayıcı alanlara doğru genişletilmesiyle ilgilidir. İlk olarak empati akraba ve klanlara doğru genişledi. Ardından benzer düşünceleri paylaşan insanlara doğru genişledi- ortak din, ortak ulus ya da ideoloji gibi. 19.yy’da, ilk insancıl toplumlar oluşturuldu, empati diğer canlıları da kapsayacak şekilde çemberini büyüttü. Bugün, milyonlarca insan, hayvan hakları bayrağı altında diğer canlılara yönelik empati ve şefkatini derinleştirmeye ve genişletmeye devam ediyor.

Hayvanların duyguları, bilişselliği ve davranışlarıyla ilgili en son araştırmalar insanın  yolculuğunda yeni bir aşamaya gelindiğini ve bu yeni aşamanın empatimizi genişletip derinlere doğru devam etmemize izin verdiğini gösteriyor- bu sefer, bizimle beraber yaşayan canlılar toplumunu içine alıyor bu empati ve şefkat.

Çeviri: CemCB

http://www.animalliberationfront.com

http://hayvanozgurluguhareketi.wordpress.com/

 

Read Full Post »

Para bir kanser gibi büyüdü ve bir ura dönüştü,,, dünyadaki dolaşımda olan toplam ekonomik değerin yarısını para oluşturuyor şu anda,,, bu paranın kendinde değeri demek,,, o zaman basit bir hesapla elindeki paranın edineceği değerin yarısını olmayan bir değere yatırıyorsun,,, yani elindeki para, parayla iki katı şişirilmiş,,, elinde 100’lük mü var,,, 50’lik taşıyorsun,,,

paranın sermaye ya da faiz olarak kendinde değeri yüzde onu aşmaz, yüzdeyüz olmaz,,, kapitalizmin kumar mantığıyla şişen bir balona dönüştü,,, elindeki paranın yarısını her gün kumarda kaybediyorsun,,,

,,,

18 ag,,, gümüş söz demek,,, hani bir de onu kitap,,, kallavi kitap haline getirdiyse,,, Tanrı onu imlemiş oluyor,,, Karl Marx,,, doğum,,, 1818 trieben,,, bunları toplayınca da 18 eder,,, Tanrı onu üç kere öpmüş,,, rus gibi,,, trie,,, jackpot,,,

Musevilerin mottosu adalet değil mi,,, ve Marx yahudi olmaktan öte Musa değil mi,,, Yahudiler bunu nasıl anlamaz,,, ben de onlar gibi soru mu sordum hep,,, cevabı belli mi,,, değil mi,,,

(.(.(

Read Full Post »

 

Olsun

Çaresiz içimdeki çocuk
Bir günah gibi hep suçlu
Senin hala ellerin soğuk
Ve yağmurlu
İçimde her gün ölen umutlar var
Olsun zaten aşklar hep böyle…

Sana bir söz yazdım bugün
Yolladım rüzgarla
İçinde gözyaşı vardı
Küçücük bir kadınla

Ay Ay Ay,,,

Sana bir söz yazdım bugün
Yolladım rüzgarla
İçinde gözyaşı vardı 
Büyümeyen bir adamla.

Çaresiz bütün kelimeler
Bir yalan gibi hep suçlu
Senin hala gözlerin soğuk
Ve yağmurlu
İçimde her gün büyüyen çığlıklar var
Olsun zaten aşklar hep böyle…

halil sezai

— — —

İstanbulda hep bunu dinledim,,, paramparça oldum,,, kırdım seni, beni kırdığın kadar,,, doğru! roman yazsam ne fayda,,, ben başkalarını roman olarak yazdım,,, anlasana,,, seni masallarda prenses, kutsal kitapta tanrıça olarak yazdım,,, bu aşktan fazla anlasana,,, bu da bir masalsa eğer,,, devam etmelisin okumaya,,, yarım bırakma,,, ne masalı,,, ne beni,,, ne de kendini,,,

— — —

sonbahar bitti artık,,, tıpkı senin gibi ben de üşüyorum,,,

— — —

Aşk ateş olmuş şarabında
Saçların sarhoş
Aşk hüzün olmuş dudağında
Geceler sarhoş
Yanıma gel, yanıma gel,,,

halil sezai

— — —

facebookumu havaya uçurdum,,, seve seve uçurdum,,, (iki hesabımı da hakana vermiştim; iki yıl poker için kullandı,,, dandini dandini dastana, danalar girmiş “post”una,,, öyleydi benim için),,, küskünüm bugün ama,,, elime bir fotoğraf makinesi aldım, tarihi yanlış,,, bugünündür,,, ilk fotoğrafı çektim,,, ben değildim o,,, garip bi şeydim,,, saatini yazmış,,, abara dubara ayarlama değil,,, saatleri ayarlama enstitüsü; bak budur; bu olur,,, 17:17’ydi,,, o garibi sildim,,, devam ettim,,, yanında gör isterdim,,, gizlenmemiştim,,, kendimi sana saklamıştım,,, ama artık bu halimi,,, şimdimi gör istedim,,, bana demiştin ya,,, ben fotoğraflardan daha güzelim,,, ben de aynada daha güzeldim,,, bunlar da fena değil,,, en azından bana benziyor,,, google’da aradın ya o palyaçoyu,,, -bu mühim değil, tersine doğal buldum tasa etme-,,, ben buradan hepsini görüyorum,,, bak burada işte,,, bir kere daha yazayım,,, beni büyütme gözünde,,, ben bir karıncayım,,, küçük de görme,,, ben bir filim,,, bi ters bi düz baktığın o dürbünü bırak elinden,,, ben köksalım,,,

— — —

Ay’ı 18’de,,, Ag’de,,, sözde tamamladım,,, ilk okuyan sen olacaksın,,, ikinci değil,,, iki kere okursun,,, sen Ay’sın,,, busun.

 (((gözlerime 077 demiş fotoğraf makinası,,, yalovanın plakası da 77,,, seven-seven,,, kendini de gör lütfen,,,

(((İstanbul’dan ilk adımımı attım ag (söz) gördüm, Yalova’ya ilk adımımı attığımda au (altın),,, nasıl bir Tanrısın sen dedim,,, ışık kadar manyak bir şey olmamı istiyorsun, tek tanecik olup iki delikten geçmemi istiyorsun,,, hem susmalı hem konuşmalıyım,,, hem söz gibi uçmalı, hem yazı gibi kalmalıyım,,, bu yazının yorumuna ekleyeceğim devamını,,, rahat ol lütfen,,, sadece gerçek bir yakınlığa, ilgiye sahip olanlar okuyor yorumları,,, bunu da görüyorum buradan,,,

(((bu mesleğimle ilgili bir parantez; aslını biliyorsun zaten,,, yüzyılın davasını kazandım,,, Kafka’nın Dava’sını kazandım,,, devamını bir hukukçuyla paylaşmalıyım belki de,,, Dava temyize gitti,,, son kapıya hukukta,,, Yüksek Mahkemeye yani,,, burası mühim: Kim temyize götürdü dersin,,, Kafka!

(((Allah Belanı Versin Kafka! Hahaha!

(((Duruşmalı oturum talep ettim,,, Ikınma böceklerin prensi,,, o kuyuya düşemeyeceksin,,, o geçen yüzyıldaydı,,, bu yüzyılda değil,,, bak bu iyi oldu,,, temyizde kazanırsam,,, hüküm, kesin hüküm olur,,, nokta kuyruğunu kovalamaz, virgül olmaz, “kendisi’ olur,,,

(((kesin hüküm bu olur: “Kendisi’ Olur!

(((sen kutsal bir böcektin,,, bireysel hikayende ciğerlerin hasta, zayıfsın fizyolojik olarak,,, ruhun atağa geçemedi,,, bilemedin mi o defterle kendini,,, anladım seni ama,,, o klasik dokunmaların çağını geç,,, bu postta kapıldım ben buna,,, kendime inanmak zorunda kaldım,,, inanamadım,,, başkalarına inanın dedim,,, onlar da inanmıyor,,, ben sadece aklıma yenik düşüyorum,,, bundan inanıyorum,,, katrilyon üzeri dokuzda bir ihtimal,,, ister aklınla bak,,, ister yüreğinle,,, fecii bir ihtimal,,, ben seni sevdim kafka,,, tanrı bile sevdi,,, cennette olmalısın,,, sağlıklı olmalısın,,, mutlu olmalısın,,, kutsal böcek,,, şimdi bana l’yi ver,,, arap alfabesinde devrim yapan o ay tanrısını,,, 15. harfi,,, l,,, ver bana ben ka,,, 15’im ben de,,,

(((ve kutsa artık kendini,,, sein’ı,,, diğerini,,, ötekini,,, herkesi ve herşeyi,,,

(((siyahı ve beyazı,,,

(((insansın sen,,, önünde bir engel varsa karanlık istemezsin,,, uyumak için ve sevişmek için karanlığı istersin,,, insansın,,, körsen,,, bile,,, bile bile,,, daha iyi işitirsin,,,

(((ego-santrik değilim, ama insan başka bir şey,,, insan olarak sona yaklaşıyor,,, farkında değil,,, üst-insan dönemi başlayacak,,, sebebi basit,,, insan tanrıyı yaratmaya başladı,,, DNA’da şu anda,,, insan Tanrı şu anda,,, Tanrı kendini yaratıyor şu anda,,, bigbangle yok oldu,,, hidrojen oldu,,, ruhunu tanıyoruz,,, bin nice din yarattı onu,,, bir niçe öldüremedi de,,, dondurdu-mumyaladı,,, artık hem ruhuyla,,, hem bedeniyle doğacak,,, büyük ego handikapın homo sapiens sapiens,,, hadi seçkin beyinlerinden bahsedeyim,,, foucault’a şu züper beynin fasafiso olacak,,, insandan acaip şeyler doğacak,,, ince bir kıskançlık yapardı be,,, bende yapardı (düşünmemeye çalışıyorum (: ))),,,

(((bunu metafizik olarak çözdüm aslında,,, kendime söyleyeceğim en güzel yalan bu olacak,,, aydınlanana kadar yeniden hayat oluyoruz sanırım,,, bir noktada,,, (bir çocuk söyledi bunu ve ona inanıyorum),,, belki de kapkaranlık olunca da,,, belki de Buddha,,, şunu düşündüm- vahiy işte,,, Tanrı her şey,,, ve ölünce Tanrı’ya kavuşuyorsun,,, düşünsene 100 milyar galaksi, 7 milyar insan birden ve ot ve bok oluyorsun,,, toprak gübre diyor ona ve iştahla yutuyor,,, çiçek oluyor,,, güzellik kozmosa doğuyor, artifakts, hayır daha da öncesi,,, insan yok,,, güzellik var,,, ki,,, toprak,,, o en ana,,, hasta değilse,,, hayat kokuyor,,, gümgüzel kokuyor,,,

 (((sorumluyum başkalarına prenses, başka yazıya zıplasın,,, bu yazıda koklamak istediğim şey,,, aklımda ne üşürse üşüsün,,, balkona ondan çıktım,,, toprak kokusu için,,, (yağmur yağmış değil,,, bak bu çakışmadı,,, ama biz insanız yokolan şeyler bile varolabiliyor,,, misal sEN,,, misal bEN,,, misal tANRI,,, neb,,, bile,,, bile bile,,, sen farklı döndün yüzünü,,, ben farklı,,, biri derin,,, biri yüksek,,, vuhuuu,,, sihirli de,,, vuhu,,, kutsala ilkel korku,,, aklın üşüdüğü yer,,, çok üşümekle, delirmek aynı sanırım,,,

(((sihir pi olsun,,, noktadan önce sonlu, noktadan sonra sonsuz,,, bu harfler hangi sayıysa, yanyana koy,,, dün dum,,, oh ya,,, önce aşk : )))

(((deli işi lum bu,,, en radikal materyaliste verilen metafizik,,, fü aq,,, the saint demeli şimdilik,,, deli işi lum bu,,, o neyse, büyük Harfliyse büyük Harfli, küçük harfliyse küçük harfli; bu fecii tesadüfe diyorum,,, bi hikaye yazmışsın,,, imzanı da atmışsın,,, akıl en yüce ispatı ister,,, mucizeyi,,, aklın ötesini ister,,, ben bunu gösterebilirim,,, çok aklımla,,, en çok aklımla,,, ama kimsenin inanmasını istemem,,, soru olarak kalmalı,,, kendin için sorduğun an başlamalı,,, neye dokunursan,,, iyicilsen,,, sana dokunuyor,,, Tanrı bile,,, hadi insana kıyak,,, o “ide’,,,

(((bla! bla! bla!

(((posta bak,,, radyo dinliyorum,,, kanalın adı schzoid psyktrance,,, bir romantizmin ötesi,,, nevrozlarla,,, çatışma,,, içte başlayan savaş,,, ben tarihin bütün insanlarını seviyorum,,, Paganini,,, şöyle bağlayayım,,, gerçekten kalbin masumca tebessüm ederse,,, tek kişilik oyunda günah yoktur der,,, iki kişiysen harbi samimi sınır şu sanırım,,, onunla savaş,,, kan bile akıt,,, mertsen,,, güçlerde adalet istersin,,, namertsen bilmem,,, öyle olmalı ki, haklı olan, seven-sevilen kazansın,,, musanın tartısı budur,,, destanlarda,,, şiirlerde,,, gerçekte,,, buna of dedi insan,,, üf de,,, dobra olmalı,,, kolayda bi şey,,, bi atak yeter,,, olursun,,, uf ve fü de,,,

aMOR fATI,,,

kalbini kırma,,, kırılınca da paramparça olmasın,,, bir öpücükle geçsin,,, günah mı,,, o ne,,, 

 (.(.(

find what is it,,, and is not it,,,

——— (.((:

do I hunt my love,,,

do I love my hunt,,,

either,,, nor,,,

——— (.((:

You and me

What does that mean?

Always

What does that mean?

Forever

What does that mean?

.)(. (.(.(

.
It means we’ll manage

I’ll master your language

And in the meantime, I create my own

By my own

——— (.((:

find them,,, what are these,,, kinds of genius kisses,,,

——— (.((:

Silver means the messenger

kiss me,,,

GOAL!!!

——— (.((:

(((let her go, don’t question her,,,

(((ok,,, I gave the answers,,,

(((give me a comma, a point.

(((either,,, nor,,,

(((I will come!

——— (.((:

(.(.(

 

 

 

 

 (.(.(

Read Full Post »

19.

Adamların yerlerini bulmaları, almaları uzun sürmedi. Şimdi kıpırsıtız bekliyorlardı. Bir uçtan “Gündüz diye bir ses çıktı bütün ağızlardan. Karşı uçtan, hep bir ağızdan “Gece” diye karşılık verildi. Bu sözler kafamı bir daha karıştırdı.

Sonra silahlar teker teker kalkmağa başladı.

Önümdeki ağaç gövdesi koyu kahverengiydi. Sırtımdaki giysi kurşun rengi. Yapraklar hışırdıyordu. Gökyüzü ile yeryüzü arasında hava cam duruluğundaydı. Sessiz, dumansız silahlardı bunların kullandığı. Ağır ağır, teker teker, adamlar yere düşüyordu. İki uçta da. İki yanın ölülüleri, arkadaki küçücük bir yapının damı üzerinde ışıklı, kocaman sayılarla belli ediliyordu.

Herkesin düşmesini beklemeden kaçtım oradan.

Read Full Post »