Feeds:
Yazılar
Yorumlar

Archive for the ‘Şah ve Sultan – İskender Pala’ Category

Şah ve Sultan – İskender Pala

Şimdi söz sadece ‘sevgi’nin:

“Ey yolcu, sevgiye yürü, ta ki hakikate eresin.”

Bütün inançların temeli sevgidir. Her kim bir şey veya  kimseyi severse ona inanmış, boyun eğmiş, kulluk etmiş olur. Kulluk, sevginin yedi derecesinden biridir ki ilk adımda dostluk başlatır. Bu dereceler ezeli ‘ilgi’den doğar, ilgiyi ‘sevgi’ takip eder. Sonra ‘tutku’, ‘aşk’, ‘şevk’ ve ‘kulluk’ diye devam edip ebedi ‘dostluk’ta nihayet bulur. İyi veya kötü, yararlı veya zararlı her türlü sevginin bir etkisi, sonucu, meyvesi, hükmü vardır. Coşku, zevk, özlem, yakınlaşma, ayrılma, uzaklaşma, terk etme, sevinme, üzülme, ağlama, gülme… Hepsi sevginin etkileri ve hâlleridir. Kişi sevgi basamaklarında sürekli bir kazanç ve güç kazanarak ilerlemelidir. Belli bir yol aldıktan sonra sevgi yüzünden ağlasa da, gülse de; sevinse de, üzülse de; hatta sıkılsa yahut coşsa da bundan yarar görür. Nitekim sevgiden uzaklaştığı zaman bunun tersi olacak, her hâlden üzülecektir. Akıllı insan kendisine zarar verecek sevgiyi istemez. Hakikati sevmek, …sevgilerin en güzelidir. Çünkü hakikat Mutlak Güzellik’ten doğar ve bütün güzeller O’nun güzelliğinden bir ilham taşıdıkları için sevilirler. Hakikati ayırt etmeyi bilirsen sevgiliye karşı sevgide ortak edinmemiş olursun. Sevgiliyi sevmek, sevgilinin sevdiklerini sevmek, sevgili için ve sevgili yolunda sevmek, bunların hepsi insanın tabiatına uygundur. …şimdilik sevgiyi bir su farz et. Ona ulaşmak zevk, ayrı kalmak acı verir insana.

Bir madde, tabii olan merkezinden ayrıldığında sevgiyle ayrılır ve oraya yine sevgiyle dönmeye çalışır. Ezelde harekete geçen eşya ebediyete sevgiyle yürüyecektir. Göklerde, yerlerde ve ikisi arasında ne varsa sevgiyle vardır. …Bu yüzden dış yerine içi, suret yerine ruhu sevmek gerekir.

Sevginin bitebilen bir şey olduğunu yahut gittikçe kuvvet ve güç kazanabildiği gibi zamanla zayıflayıp etkisizleştiğini o vakit kabul ettim. …Belki de aşırı sevgi kıskançlığı, kıskançlık uzaklaştırmayı, uzaklaşma da azalmayı tetikliyordu. Sevgiyle yaşamak da kıskanmakla devam ediyordu. Kişi ne derece çok seviyorsa o derece çok kıskanıyor olmalıydı ki asla rakip kabul etmiyordu. Rakibin kimliği ya da cinsiyeti değildi önemli olan; sevgiliyi sevenden uzaklaştırması, sevilenin sevgisini başka bir kişi veya nesneyle paylaşmasıydı.

İnsan sevgiye hükmeder; ama aşk insana hükmeder! Kişinin gönülde kendisi olmak sevginin başlangıcı, sevgilide kendisi olmak ise sonu olmalıydı. Birincisi hamlık, ikincisi olgunluk ve pişmeydi çünkü. Kişi sevgiyle varlığını, ama aşk ile hakikatini tanıyordu. Çünkü aşk, kendisinden geçip sevgilideki gerçekliğe ulaşmanın adıydı. Eğer âşık kendi gerçekliğine sevgilide eriyerek ulaşabiliyorsa ayrılık veya kavuşma, ret ya da kabul, karar veya irade, açılma veya kapanma ortadan kalkıyordu. Bu durumda sevgiliden başlayan yollar yine sevgiliye gidiyordu ki galiba aşk dedikleri şey de bu idi. Sevenin varlığı ya sevilenle veya sevilendendir. Keza yokluğu da sevgilide olacaktır.

 “Ey sevgili! Hayalin gözümde, ismin dilimde, sarayın kalbimde… Peki ama nereye kayboldun?! Gözlerim seni arıyor, hâlbuki gözbebeğimdesin; kalbim seni özlüyor, hâlbuki bağrımın içindesin. Kaybolup gittin desem kalbim beni doğrulamıyor. Çünkü sen onun içinde bir sır gibi kaldın, hiçbir yere ayrılmadın. Yok gitmedin, hep yanımdasın desem, gözüm beni yalanlayacak. Şimdi doğru ile yalan arasında şaşkın kalakaldım. Bir kelebek rüyası mıdır gördüğüm? Eğer öyle ise kelebek senden yana kanatlarını çırpıyor. O halde, gönlümdeki yangına şahitlik ederek şu alevlerin içinde gülümseyen, şu gözyaşlarıma yansıyan hayalin ne vakit kelebeğe hakikat olacak? Ateş ile su arasında kalan hasretim ne vakit dinecek? Nerdesin, kiminlesin, n’eylersin bilsem!”

…seven, işin başlangıcında sevgiliyle ilişkilendirilen, ona benzeyen her şeye ilgi duyuyor, benzemeyenleri bile ona benzetiyor, bundan haz alıyordu. …sevgi kemale erince seven, mükemmelliğin yalnızca sevgilide olduğunu fark eder ve artık ona benzer bir şey bulamaz. Tıpkı bunun gibi sevginin başlangıcında seven feryat figan eder, ağlayıp inler, yanar yakılır, kalbindeki ateşin dumanı ağızdan ah olarak çıkar. Ama sevgi kemale erip de sevenin varlığını ele geçirince artık inlemeler ve ağlamalar son bulur, seven latif bir cisme dönüşür; kusurluluk biter, paklık başlar. Yani ateşin alevi büyüdüğü vakit dumanı azalır, hatta kaybolur gider.

Sevgi eşitlikten ziyade kölelik demekti zaten. Sevgisinin kölesi olmaya hazır olmayan bir kişi, sevginin hakikatine eremezdi ki! Seven ile sevilen arasında ikiliğin, sen-ben demenin yeri olmazdı. O iklimde yalnızca ‘sen’ zamiri kullanılırdı. Sen demek, benden vazgeçtim demektir çünkü.

 

 

“Aşık için var olan yâr, kıyamete kadar yaşasın!”

 

Read Full Post »