Feeds:
Yazılar
Yorumlar

Archive for Şubat 2009

ÇOK BAŞINALI AŞKA ŞARKI PİYANO:
“Ki Boşluk!´´

Gary Farr’ın ilhamıyle;

daha bir adım daha önü kapının, gökyüzü
yok pencereler orada aralamak yok kısık

bakmak: üşenmemiş varyürek tedirginsiz

bir, güvercin soluklanması ağaçlarındaki
konaraktır koynuna yürüdüğü doğa´nın

aşk: içkapı gözüyle dışkapı gözünün ince

bakışım esası -olmasın dediler´di ölümü
kalbimizin, sencil yollarına bir çocukkoşu

şarkılar durduğumuz uğrun ihanetidir mi

ki boşluk!

İbrahim AZAR
15 Şubat 2009

Read Full Post »

Olmak Başladığımız Hayattı,

On

 
 
6:15 vapurunun önünde jeton satan bir çocuktan ders almalı
oysa bir devrim ---
eğer buysa bir devrim ---
mavi giymeli pazar akşamları ve paradan hiç sözetmemeli
ve başlatabilmeli ve bitirebilmeli kendini
ve ağzının kıvrımlarını bir SEK şişesi gibi açabilmeli kapatabilmeli
Açık Kalan Kapılar İmparatorluğundan kalma, ölmün bir oyun olduğu günleri
 
 
bence iyi bir devrim çok önemlidir sabah evden çıkmadan
günde en az dört saatini ayna karşısında geçirmeli
cançekişen devrimleri kaldırım kenarında vurmalı, unutmalı
çünkü her devrim hâlâ bir yokuş aşağıya mümkündür, kendinden karşıya
ve bir kafa karışıklığıdır hepsi hepsi ---
olmamalıdır ve yeniden doğmamalıdır
başkasını başlatmaya
 
 
 
oysa biz mesela nasıl alnımızı kullanırken
duvarlara, salatalara ve üretim araçlarının özel mülkiyetine karşı
nasıl korkaktı bu bizim devrimler, hayal dünyasında gezer
televizyonda ele geçen isimler, beddualar, nazarlar sergisi
banknotlara kendi resmini basan kalpazan terziler, kuyumcular, hA!
oysa bir devrim ---
buysa bir devrim --- tarihin altını ellerdi--- gencölelim!  --- gencölelim!
 
 
babamsa bir devrim, sadece müziğe doğru ilerlemeli
çünkü doğarken başlar ölmek, çünkü puşttur ahali
iyi bir devrim direnmez karısına ve mezarlığın büyük çağrısına ve
mesela o gece sarhoş olup oynadıysa masada, ertesi sabah utanmaz
ve biriktirdiği gazete kuponlarından ve cinnetinden
çünkü eskimişse mini etekleri çünkü
başlamışsa bir devrim, bitmeye de başlamıştır bir yaşlı sarışın kadın gibi
 
 
önce palyaçoyu alın aşağı! önce palyaçoyu alın!
ne ki işte biz kendimize karşı giriştiğimiz 
bu aslanlı düelloda hile yaparken
nasıl yeniliriz
ki her takıntı nasıl olsa bir gün el değiştirir
oysa geçen zamandan başka bir devrim yok --- ve deniz! ---ve deniz! 
ki bu ağızlar hep böyle gıcırtılarla açılır kapanır---ken
 
 
işte bu bir devrim, bir
birahanede masaya çarpılan bir şişeyle nasıl başlardı
ve yokuşlardan alaşağı sarsıntılarla edilen dolmuşlarda planladığımız
nasıl ay bizi seyrederken gençliğini hatırlardı
ve biz gümüş atlarımızı sürerken ölmün peşinden ----
(adam derin bir nefes aldı ve topyekûn bir karşı saldırıyı başlattı
mona liza'da kol gibi yürek vardı)
enis akın--- 

(Puşt Ahali’den)

Read Full Post »

Yarık kafa…

Yarık kafa

 

Düştün, pis düştün hem de, kafayı gözü yardın, gözün üstündeki kafayı, yarıldı, biri çelme taktı belki, ya da bir topu havalandırmak isterken, ve havalanmışken sen de, bir ayağın havadayken, diğeri topu yoğururken, bir sevişme sonrası sabuna bastın ya da, ya da kafan iyiydi ayakların dolaştı birbirine, ya da buz vardı herkes kayıp düşüyordu, sen de düştün: düştün!

Kafan yarık şimdi, ilk başta çok acıdı, beynin sarsıldı, sıcak bir kan aktı ama duymuyosun artık o acıyı, dokunmazsan, ama yarık orada, ve diktirmelisin onu, anestezi yok, anestezi yok, 3 yol belirdi karşında, ya o daha yoğun ve kısa acıya teslim olacaksın, anestezi yok, anestezi yok, kaçabilirsin, kaç, iki yol kaldı; ya o yara iltihap kapacak, ya da zaman iyileştirecek onu,,,

Tuz yaraya

Tuz buza

Tuz leşe

Düştün,,, izi kaldı…

Düştün,,, tuzu kaldı…

(üzülme,,, gözyaşı tuzludur ama okyanus da)

 

Read Full Post »

” gürültü, patırtının ortasında sükunetle dolaş; sessizliğin içinde huzur bulunduğunu unutma. başka türlü davranmak açıkça gerekmedikçe herkesle dost olmaya çalış. ama kimseye teslim olma. telaşsız, açık ve seçik konuş. başkalarına da kulak ver. aptal ve cahil oldukları zaman bile dinle onları; çünkü dünyada herkesin bir hikayesi vardır. yalnız planların değil, başarılarının da tadını çıkarmaya çalış. ne kadar küçük olursa olsun işinle ilgilen; hayattaki dayanağın odur. olduğun gibi görün. sevmediğin zaman sever gibi yapma. aşka burun kıvırma sakın; o çöl ortasında çimenli bir yerdir. yılların geçmesine öfkelenme; gençliğe yakışan şeyleri gülümseyerek teslim et geçmişe. ara sıra isyana yönelecek gibi olsan bile hatırla ki, kainatı yargılamak imkansızdır. onun için kavgalarını sürdürürken bile kendi kendinle barış içinde ol. görmeye çalış ki, bütün pisliğine ve kalleşliğine rağmen dünya yine de güzeldir. ”

Dante Alighieri

poseidondan bir fırtına yuttum—

Read Full Post »

cege zunu…

sokratesin savunmasının son cümlesidir;

Ayrılma saati geldi, ve kendi yollarımıza gidiyoruz? Ben ölmeye, siz yaşamaya. Hangisinin daha iyi olduğunu yalnızca Tanrı bilir.

yazı diyorum, mezartaşları ve kutsal kitap içindi, bu ikisi onun tahtıydı, son kutsal kitap komünist manifestoydu, bazen diyorum, isa gerçekten ikibinde gelmiş olabilir, bir rivayet o dönemde bir sürü incil yazıldığıdır, belki de bir sürü metin ortaya çıkması iyidir, biri erdemleri yeniden hatırlatmalı,,,

erdemsizlik, bu bir demsizlik, açık çay değil, açık çaya saygım var, açık çay bile demini almış çayla yapılır…

bir türk atasözü: erdem uğramayan yere kut konmaz. (kut: yaşama sevinci)

isanın en büyük mucizesi insan olmasıydı,,,

trajik herhalde, museviler adaletin ırzına geçerken, hristiyanlar kendilerini severken, müslümanlar barışı bozarken, özgürlük nasıl kanatlansın,,, (ve müjde, pandaların soyunu çinliler tüketecek) 

isa Tanrıya sordu, beni terkecektin o zaman niye yarattın, sende dedi adamımız, kendimde yaşayamayacağım bir şeyi yaşıyorum, ölümü…

arada bir ölümden bahsetmek iyidir, hayatınızın değerini anlarsınız, ben hep bahsedersem siz arada bir bakarsınız, yaşam gücüne onunla kavuşuyor, yaşam zincirinin kilidi o… sızısızı yaz dedi adamım, diken ve et dedim, ben onlara eti anlatıyorum, dikeni anlatıyorum-sabah beş olduğu için çaktırmadan aldığım bir vahiyi rahatlıkla deliliğe vurabilirim-ne garip kendiyle konuşanlar da tanrıyla konuşanlar da deli!

ney üfleyelim,,, bir bulut kadar hafifim, ortalama bir bulut dörtbin tonmuş, mevzu bu,,,

zurna çalalım bir de, çocukken büyüyünce mutlu olacağını düşünürsün, büyüyünce yaşlanınca mutlu olacağını düşünürsün, yaşlanınca çocukken mutlu olduğunu düşünürsün, bir mevzu da bu,,,

Read Full Post »

BİR SORU SORDUM TANRIYA:

Elimde gümüş bir tesbih
Gölgem ateşe düştü,
Gölgem yandı, tutuştu…
Uzanıp kıvrıldım ayın ortasına
O bir dede
Ben bir puttum…
Günlerce uçtuk alacakaranlıkta…

Nerede gece yok ki diye sordum Tanrıya…
Duydum işte dedim, rüzgar konuştu, yağmur konuştu…
Ben şu tanrıtanımaz…
Ama Amin! dediler duydum…
Bu söz yüreğime kadar alçaldı…
Ve bildim işte Tanrı şu bilmeden ezdiğim karıncaydı…

Dinle Tanrı!
Işık sayılı…
Karanlık ise engin ve sonsuz…
Şeytan der ki:
Çöle yolladım Tanrıyı ben,
O şimdi aç ve susuz…

Tanrım!
Bu benim son ölümüm olacak…
Hey, unutma adamım…
Ben…
Tepeden tırnağa zor bir yasağım…
Ateşten sırılsıklam yasağım…
Bitir şu oyunu…
Şeytan benim değil, senin önünde diz çökmedi,
Ve bu oyun sürdükçe,
Ben kendime yasağım…

Tanrım! Dinle…
Unuttum en güzel şarkılarımı
Kurşuna dizdiler anılarımı
Gündüzü olmayan upuzun bir geceyim
Ve sen kralsan unutma ben bir eceyim…

Bir cigara sar Tanrım
İçine esrar koy
İçine sır koy
Göz koy, dudak koy…
Bir nefes çek…
İçinde aşk olsun,
Dumanı kalp olsun…
Kafan güzel olsun
Sana, sonsuz sarıldığımda…

(Bil, demiştin, bilmiştim, şimdi hatırladım)

Read Full Post »

onadır…

onadır, benim sevgilim gökyüzündedir,

kuantumca
veleme
ben ve seni ve seviyorum,,,
kileme
ben ki seni ki seviyorum ki,,,
deleme/dalama
ben de seni de seviyorum da,,,
bu mudur, sanat mıdır
bence hemce değildirce, hemce sanattırca—
yanpembelerinden öptüm—

(ve Ay dedi ki, sevgiliye bağlaç değil, sütlaç gerek; doğruh!)

(ve 14 yarımay, ve şubat ay ayı, aziz bunu fısıldadı da bize, biz yine de çıkarıp parasını vermek istedik.)

Read Full Post »

Postmodern Feminizm ve Hayvan Refahı: Kusursuz Birlik

Gary L. Francione
(27.02.2008)

 

Kısa süre önce, her zaman canlı tartışmaların döndüğü vegan forumlarından birinde (Vegan Freak Forums) genel olarak “postmodern feministler” ile “radikal feministler”in tartışması olarak nitelenebilecek bir tartışma yaşandı. Postmodern feministler, bir kadının kendisini cinsel olarak metalaştırma tercihinin bir güçlenme eylemini temsil edebileceğini ve böyle bir tercihin kesin olarak olumsuz biçimde değerlendirilemeyeceğini kabul ederler. Bu feministler genellikle pornografi taraftarıdırlar veya en azından pornografi karşıtı değildirler. Radikal feministler ise, kadının metalaştırılmasının doğası gereği sorunlu olduğu düşüncesinden hareketle bunu reddetme eğilimindedirler. Genel olarak pornografiye, özel olarak da kadınları şiddete ve kötü muameleye maruz kalırken tasvir eden pornografiye karşıdırlar. Toplumsal cinsiyet stereotiplerinin hem erkekler hem de kadınlar açısından zararlı olduğunu düşünür, bunları baltalamanın yollarını bulmaya çalışırlar. Postmodern feministler ise sıklıkla “kadınsı” stereotiplerin kadını güçlendirmeye katkıda bulunabileceğini savunurlar.

 

Bu tartışma, bazı ilginç ve önemli açılardan, hayvan sömürüsüne toptan son verilmesini savunanlar ile hayvan refahı anlayışını savunanlar arasındaki tartışmaya benziyor. Aslında, postmodern feminizm ve hayvan refahı anlayışı aynı teorinin farklı bağlamlardaki uygulamalarıdır.

 

I. “Mutlu” Metalaştırma:

 

Postmodern feministlerin tavrı, insanları kadınların sömürülmesi konusunda rahat bir tutuma sevk eder. Eğer bir kadın seks işçisi olmaya karar veriyorsa, bu güçlendirici bir seçim olarak görülür ve feministlerin bunu desteklemesi gerektiği savunulur. Postmodern feministler,sömürüye dayalı bu kurumlar hakkında veya bu kurumların büyük ölçüde beyaz, orta sınıftan ve eğitimli postmodern feministlerin ayrıcalıklarına sahip olmayan daha alt sosyo-ekonomik sınıflardaki kadınları nasıl etkilediği konusunda herhangi bir olumsuz normatif yargıda bulunmayı reddederler.

 

Postmodern feministler kadınların kendi kendilerini metalaştırmasını onayladıktan sonra, erkeklerin pornografi veya diğer sömürü şekillerine yönelik tepkilerini anlamak kolaylaşır: “Bunun nesi yanlış? Feministler bile bunu onaylıyor.” Geçen hafta Vegan Freak Forum’da bir postmodern feminist, striptiz barları “ısrarla küçümsediğim” için anti-feminist olduğumu yazdı. Bu tartışmayı okuyan ve böyle bir yere gitmeyi düşünen biri, kendini “feminist” addeden ve kadın çalışmaları programından mezun olduğunu söyleyen birinin onayını almış oluyordu. Gerçekte mesaj çok açıktı: Striptiz barlarına karşı çıkmamak, böyle bir işle meşgul olmaya karar vermiş bir kadına saygı gösterdiğinizi gösterir. Striptiz barlarına gitmek yanlış olmamakla kalmaz, aynı zamanda feministçe bir şeydir. Gerçekten takdire şayan bir düşünce.

 

Burada, bir kadının kendisini bireysel olarak metalaştırma kararını eleştirmekten veya yargılamaktan söz edilmediğini vurgulamak istiyorum. Mesele, cinsiyetçiliğe karşı olanların sömürüye dayalı bu kurumlara karşı çıkmalarının gerekip gerekmediği meselesidir. Postmodern feministler karşı olmamamız gerektiğini söyler, radikal feministler ise karşı olmamız gerektiğini.       PETA’nın postmodern feminizm yaklaşımını kucaklaması ve kadınları, “hayvanlar için” istismara dayalı eylemlere teşvik etmesi hiç şaşırtıcı değil.  Uzun yıllardır “… yapacağıma soyunurum” sloganlarından (bu üç noktanın yerine hemen her şey konabilir), meclisi basan çıplak korsan göstericilere kadar pek çok örnekte cinsiyetçi PETA göstericilerine aşina olduk. Radikal feministler insandışı canlıların metalaştırılmasına karşı çıkan bir hareketin insanın metalaştırılmasına da karşı çıkması gerektiğini savunduğunda, PETA kendisine destek çıkacak postmodern feministlere güvenebilir. 

 

Nitekim postmodern yaklaşımın arkasında yatan aynı düşünce yapısının hayvanlar için de geçerli olduğunu ve yıkıcı sonuçlara yol açtığını görebiliyoruz. Peter Singer, PETA ve HSUS, hatta “hayvan hakları” tavrını temsil ettiğini iddia eden hemen hemen bütün hayvan refahı grupları, sömürülen hayvanlara karşı davranışımız “insanca” olduğu sürece bunun ahlaken meşru olabileceğini savunmaktadır. PETA’dan ödül alan hayvan bilimleri uzmanı Dr. Temple Grandin’ın onayladığı mezbahalarda üretilen hayvan ürünlerini, veya Whole Foods gibi PETA’nın hayvan refahı standartlarına uyduğunu ilan eden şirketlerin ürünlerini, veya sözümona “kafessiz” çiftliklerde üretilen yumurtaları tükettiğimizde “vicdanlı hepçiller” olabiliriz ve kendimizi hayvan ürünlerini tüketme “lüksünden” mahrum etmemize gerek kalmaz.

 

Singer, PETA ve benzerlerinin bu konudaki onayından sonra, ne zaman veganlığı teşvik etmeye çalışsak sık sık şu cevaplarla karşılaşmamızı anlamak da kolaylaşır: “Et (yumurta, peynir, vb.) yemenin nesi yanlış? Hayvan hakları savunucuları bile bunu onaylıyor.” PETA, McDonald’s’ın fast-food sektöründe hayvan refahının geliştirilmesine “öncülük” ettiğini söylüyor, meşhur Jane Goodall da Stonyfield Süt Ürünleri şirketinin yıldız savunucusu konumunda. Postmodern feministler nasıl insanları kadınları sömüren pratiklere katılmak konusunda rahatlatıyorlarsa, hayvan refahı hareketi de insanların hayvan sömürüsünden rahatsızlık duymamalarına neden oluyor. Bir striptiz barına gidip “kucak dansı”nın keyfini çıkarırken aynı zamanda bir “feminist” olabilir, hayvan koruma örgütleri tarafından onaylanan ”kafessiz” çiftlik yumurtalarını ya da etleri yiyerek de bir “hayvan hakları” savunucusu olabilirsiniz.

 

Kısaca, postmodern feministlerin kadınlar için “mutlu” metalaştırma gibi bir anlayışı üretmiş olmaları gibi, hayvan refahı savunucuları da “mutlu” bir et ve hayvan ürünleri sektörü yaratmayı başardılar. Seks endüstrisindeki kadınların tecavüze uğradıklarını, dayak yediklerini ve uyuşturucu bağımlısı haline getirildiklerini göz ardı etmek nasıl postmodern feministlerin işine geliyorsa, en “insanca” koşullar altında üretilenler de dahil bütün hayvan ürünlerinin hayvanların korkunç derecede acı çekmesine dayandığını göz ardı etmek de hayvan refahını savunanların işine geliyor. Ve her iki grup da, muhatapları nasıl muamele görürse görsün, kadınların ve hayvanların metalaştırılması gibi doğası gereği yanlış olan bir olguya göz yumuyorlar.

 

Hem postmodern feminist duruş hem de yeni hayvan refahı duruşu statüko ideolojisini yansıtır. İkisi de, hayvanları birer mülk olarak kabul eden, kadınların kişiliğini de fetişleştirilen beden parçalarına ve beden imgelerine indirgeyen mevcut durumu pekiştirir. Her ikisi de, özünde son derece gerici olan bir mesajı gülümseyerek onaylar.

 

En azından bazı feministler ile hayvan refahı savunucuları arasındaki diğer bir dolaysız ilişkiyi de belirtmem gerekiyor. Bazı feministler hayvan hakları anlayışını reddettiklerini ileri sürdüler, çünkü onlara göre haklar “ataerkil”di, bunun yerine insan dışı hayvanlara karşı yükümlülüklerimizi “şefkat etiği” çerçevesinde belirlememiz gerekiyordu. Yani bu feministler, hayvanları kullanmamızı her koşulda yasaklayan evrensel kuralların varlığını reddederler; onlara göre, hayvan kullanımının ahlakîliği, uygulamadaki koşullarda şefkat etiğinin belirli değerlerinin gözetilip gözetilmediğine bakılarak belirlenir. Şurası ilginçtir ki, bildiğim kadarıyla hiçbir feminist tecavüzün ahlakîliğinin şefkat etiğine bağlı olduğunu savunmuyor; bütün feministler tecavüzün hiçbir koşulda meşru olmadığını haklı olarak kabul ederler. Fakat bunun, kadınların tecavüze uğramama hakkı olduğunu söylemekten hiçbir farkı yoktur. Demek ki bu feministler insanlar söz konusu olduğunda hak-tipi bir korumayı kabul ederler, ama insan dışı canlılar söz konusu olduğunda bunu kabul etmezler. Tabii ki bütün feministler bu tavrı benimsemez, ama kendilerini hayvan savunucusu addeden ve hayvan refahı anlayışını savunan bazıları hayvan haklarına alternatif olarak şefkat etiğini benimserler. (Yakında yayımlanacak olan, Animals as Persons: Essays on the Abolition of Animal Exploitation adlı kitabımda hayvan hakları ve şefkat etiğiyle ilgili bir bölüm yer alıyor.)

 

II. İzin Verilmiş Kurallar Üzerine Söylemler:

 

Postmodern feministlerin ve hayvan refahını savunanların dayattığı söylem kuralları arasında da paralellikler mevcut. Her iki grup da kendi tavırlarına yönelik her türlü eleştiriyi kabul edilemez bulma eğilimindedir. Postmodern feministler, “kendini metalaştırma olarak feminizm”i kabul etmeyen radikal feministleri “ataerkil”, “baskıcı”, “saldırgan”, “güçsüzleştirici” olmakla suçlarlar. Hayvan refahını savunanlar da refahı artırmaya dönük reformlara yöneltilen her türlü eleştiriyi “yıkıcı”, “bölücü” ve “hayvanlara zarar verici” olmakla suçlar. Postmodern feministler de hayvan refahını savunanlar da, sık sık, kendileriyle aynı fikirde olmayanların bu tavırlarından vazgeçip onları desteklemeleri anlamına gelen “harekette birlik” çağrısında bulunurlar. Radikal feministlerin veya hayvan kullanımına toptan son verilmesini savunanların bu konularda temellendirilmiş söylemler geliştirme çabaları, kadınları veya insandışı canlıları özgürleştirme çabalarını engelleyen, boş, elitist “entelektüel” veya “akademik” girişimler olarak görülüp reddedilir.

 

Bu söylem tarzı, gerici sağın taktiklerini yansıtmaktadır. Her türlü görüş ayrılığı otomatik olarak mahkûm edilir ve temellendirilmiş tartışma çabaları, hâkim sömürü ideolojisini sürdürmekten başka işe yaramayan sloganlar veya boş retorikler uğruna reddedilir.

 

Böylesi taktiklerin, ilericilik iddiasındaki toplumsal hareketlere de sızmış olması çok yazık, ama pek de şaşırtıcı değil.

 

Read Full Post »

GÖL  

 

 

1

 

makyajsız mürekkep yol çok

özü sözü güçlü uykularında da   

el mahkum, ayakları yürür

yok, şeffaf bir gazeteye sarılır

dengesiyle aklın ipte ancak

sürahi günde bir göl, bir böcek

 

gayri kabul ağızlık, susturucu

takılır dilin kaval kemiğine

peşinden, göz, ansızın bir göl  

ah mavi, kelimenin yedinci hali

atlar körün isinde pasında

atlar, kaygan o yosunların kadını.

 

2

 

bölünmüş rüya, ki şimdi rüya iki

aynı çeşitlemesi bir okyanusun

simgesi, yırtık bir trampetin aynı 

göl balığı kancayı delip geçmiş

batarak ciğerime, sesimde iz

kip kopar, düşer kayarak nehre  

 

kabuk terimde tuz kara, kuru

inecek var şoför bey sağda, upuzun

çarmıhında zilin imtihan vakti

çağlar ritmik çağlayanlar kanatsız  

hele de göl, hele ki sazlar titrek

kopya kariyerli dışım, içim, kırık.

 

 

Erkan Ezbiderli 

Read Full Post »

PILLS

 

 

Evet bi çizgi filmde uzak bi geleceğe gideriz ve yemekler  bir hapa dönüşmüştür artık, bir yerde iyi belki de, bulaşık derdi yok, bir yerde koku ve lezzetin zerafetinden bağımsız olarak da ihtiyaçlarımızı karşılayabileceğimiz bir durum, matrix de hap yutulması, hapı yutmak terimi boş şeyler değil, o minnacık kütle, size sizin sınırınızı gösterir, o muhteşem ‘ben’inizin kimya karşısındaki acziyetini,,,

 

Pills, elektronik müziğin kült gruplarından biridir, electrocaine albümleri, değişik bir zamana götürür insanı, akustik namına bir şeyin olmadığı; elektronik müziğe yansımanın yansıması diyorum ben, sesin çözümbilimsel olarak ortaya çıkarılıp, beynimizin çözümbilimsel zerreleriyle uyuşması, ortada olan sözden ya da bir tarzdan daha değişik, salt sound, doğada olmayan, cennet ve cehennem tasavvuru için ilginç bir kapı, neden kevser şarapları aksın ki ey çöl bedevisi, orada hiç duymadığın sesler işiteceksin ve görmediğin renkler, hiç tatmadığın, hiçbir canlının tatmadığı tatlar, orada ışık durur, sen hareket edersin, orada renkleri işiteceksin, sonsuz duyu organın olacak, sessiz dipsiz bir kuyuya düşeceksin, orada sen herşeysin, bir parçası değilsin, herşeysin, ve sonsuzsun, evet evren sonsuz olmalı, insanın bulmak zorunda olduğu en acaip gerçeklik budur, bu sonsuzluğu bulabilirse, aklına hürmet edeceğim, geriye kalan akıl bir zırva, ya bu yücelik olmalı, ya da kabul etmeli, gerideki herşey saçma, değer veririz sadece, daha topluca daha çok değer verdik mi, onları bir şey zannederiz, seratonin, endorfin, uygun dozlarda pompalarsam size, insanlık budur, bu iki şey peşinde amansızca koşturmasıdır insanın,,,

Gökteki yıldızlar birer haptırlar, ateş topu oldukları bir yalan, ışıklı haplar onlar, ya teleskoplar yalan söylüyorsa, olamaz mı, insan böyle ihtimalleri düşünmek istemez, aya gittik ama diyeceksiniz, tamam ay vardır, ama ya yıldızlar birer hapsa, bir yıldız kaydığı zaman ağzınızı açın ve onun ağzınıza düşmesi için dua edin,,,

Birini yuttum dün gece, ve her şeyi siyah beyaz olarak görmeye başladım, ilk önce aha boktan bi hap yuttuk dedim, iyi haplar vardır ve kötü haplar, bi hap yuttunuz mu acele karar vermeyin, bugün şehire indim, aslında şehirdeyim de, odamdan çıkıp kalabalığa karıştım işte, ve insanlar siyah-beyaz ne kadar da güzeller, mesajtik bi hap bu, mesajı var, tanrı birle sıfırın arasına bile sonsuzluk yerleştirmiş, sonsuza kadar böl, yapabilirsin, son yok, aslında bir ve sıfır yok, birin yakınındakiler ve sıfırın yakınındakiler var, kimse siyahı da görmedi beyazı da, en siyah bildiğimiz bile kopkoyu bi gri olmasın, ve beyaz apaçık bir gri değil mi, tanrı çekti kulağımı işte, yuttum ben o yıldızı, cennet bepbeyaz, cehennem sipsiyah- tarikatıma bekliyorum-bepsip tarikatı- istiyorsunuz, bunu istiyorsunuz biliyorum, yalnız olduğunuzu anladınız, yıldız yutmak istiyorsunuz, toplum öldü, tanrı ölmüştü ve onun yerini toplum almıştı, o da öldü, yalnız kaldık, dostunuz var mı, benim var, paris hilton arkadaş bulmak için yarışma düzenliyormuş, ahaaa, zamanımızın yuttuğu hap bu, kötü bir hap; mide bulandırıcı.

Ben de daha iyi haplar var, sabah uyanamayanlar için bir hapım var mesela, yine saati her zaman ki gibi yirmi dakika ileriye kuruyorsunuz, o minnacık yirmi dakika uykuyu uyumalısınız, uykuya doyamadınız, o yirmi dakikalık uyku son şansınız, o yirmi dakikada doymalısınız uykuya, kaçınız böyle işkence çekiyor her gün, hapı var bende, yirmi dakikalık uykuyu sekiz-on saatlik uykuya çeviriyor, ferah kalkıyorsunuz, ama buda cennette ve burası dünya, sizin kaderiniz, başetmek, başedin, başedin, sorunlarınızla başedin, ve sonra 300 gr ferahlama, sorunlarımı çözemiyorum ama onlarla başedebiliyorum, mükemmel, dünya bu işte. Tarikatımı merak etmeye başladınız, ben de etmeye başladım, ritüellerimiz olacak mı, olsun, katılmak için bi şart gerek, ruhundan 300 gr veren girebilir, bu kadarını istiyorum sadece, aşk hapı da var, gözünüz döndü değil mi, acele etmeyin, ya karşılıksız aşk hapıysa, önce annenize içirin, babanıza aşık olmazsa, bu mu kötü, yoksa başka bir adama aşık olması mı, kuş hapı da var, kanatların çıkıyor, uçuyorsun, gerçek uçmak, imajinasyon değil, gerçek kanat, tüylü, ayakların yerden kesiliyor, kanatlarına hakimsin, pike yapabiliyosrun, ecstacy gibi, bi hap vardır ve onun bin çeşidi, güvercin çeşidini alırsan takla atabilirsin, martı çeşidini alırsan pike yapabilirsin, kumru çeşidi tekeşli, serçe çeşidinde kışın donacaksın, akbaba çeşidinde leş yiyeceksin, bilmiyorsun değil mi, o leş iskender tadında, merak etmeye başladın bu tarikatı iyice, sınırların, onları kaldırman gerek, kaldır, diyorum sana o topu topu 300gr ağırlığında, kaldır ve bana at, tutacağım söz,,,

Kıvama gelmeye başladım, alttan müzik çalıyor tabi, yesterday, yesterdayyy, diyor ve patlatıyor müziği kleinenberg, değişik evreleri var insanın, bir gün huzur da isteyeceksiniz, ama önce patlamalısınız, bundan kaçış yok, gümünüzü duymak istiyorum, gümgüzel olmak istiyorsanız, istiyorsunuz, niye istiyorsunuz, ve işte bu hap dörtbin kişi katabilir tarikata, bir gecede, unutma hapı, sanat mı istiyorsunuz; upunuttum: bu işte sanat; sonra unutursam unuttuğumu unutursam; bu da sanat; bu ata bindireceğim sizi, atlar yeniden dönecek dünyaya, bu bir kehanet değil bir gerçek,,, ne garip haplar var bende bazısı yararsız, içiyosun, say diyorum 79ar 79’ar sayabiliyorsun, 79, 158, 237, 316, ördek suda yedibindokuzyüz, attan in deveye yetmişdokuzbin, bazen sen bir nesnesin, bu tarikata girmek istiyorsan kabul etmelisin bunu, seni haplayacağız ve güleceğiz sana, merak etme erkeksen kadınlar güldüren erkekleri seviyorlarmış, kadınsan, ben seviyorum güldüren kadınları, ağlatmasın da,,, hapı yok mu diyeceksiniz; var tabiki, anana düpdüz gidiyolar, hiçbi şey hissetmiyosun, hatta yanında bi de sırıtma hapı alırsın, ona bile sırıtırsın, ama bu mükemmel, karşındaki göt oldu işte, gömgöt oldu, tanrı zürafayı ve fili yaratırken haplıydı, ama bu sır değil, sadece tekrar ettim, altını çizdim, siz hiç şöyle bir kitap okudunuz mu, bi kitap ve bütün kitabın tüm cümlesinin altı çizilmiş, sen olmak istiyorum hapı, tavşan olmak istiyorum hapı, doudou şimdi oturum açtı, fransız bir afet, keşke fransızların götü kalkık olmasaydı, keşke biraz daha ingilizce bilseydi veeee my finger is on the button-push the button-push it!

 

Bekliyorum seni, cesaretini hapla ve gel.

 

—(k)ekleme

 

rxnbacctcjy2vyj78rxzqllno1_400

Şu yüce farkındalık etki alanını genişletmekle sonuçlanabilir, ama şu böcek sürüsü gibi akan trafiği görünce, şunu düşünüyorum, insanlar otomobillere binince, insanların değil otomobillerin beyni çalışmaya başlıyor, otomobillerin de beyni yoktur, şu haliyle bile çüşünüz olan bir tüketim, ambalajı açarken ambalajın beyni çalışıyor, ambalajların beyni yoktur, neyse ortalama insan da pek umut vaad etmiyor, onların da beyni az çalışıyor, bu durumda etki alanının genişlemesi demek, dünyanın daha da hapı yutması demek, maalesef.

Aya gitmeliyim dünyayı bir uzaktan görmeliyim, ay hapı var mı?

 

İki  de hap fotoğrafı ekliyorum, bu hapları ayağına geçirenin ruhu değişiyor, denemesi bedava.

 

 

rxnbacctcjy2vwguezbvnkako1_400 

 

 

 

 

 

Read Full Post »

Older Posts »