Kişi, kendi birliğini ancak çatışmalar içinde bulabilen varlıktır.
Yaşam kişinin kendi alanıdır, ama yaşam- zindandır çoğunlukla; bazen bile değil.
Kişi hep başkalarının varlık bedelini öder. Kendi bedeli hiç yoktur zaten kişinin; ödediği hep başkalarının bedelleridir.
Kişi ‘Zaman dışı’ dır hep – Bu yüzden kendine zaman bulmak, çalmak zorundadır.
Kişi erteleyendir. Değerlendirmelerini; dolayısıyla ulaşacağı sonuçları; dolayısıyla vereceği kararları, dolayısıyla bulunacağı eylemleri, ve dolayısıyla, ne olacağını hep erteleyen.
Kişi hep, kendi yaptıklarıyla, olmayı istediği ‘kişi’ ile ‘kendisi’ arasında setler çeker.
Kişi ‘istem’ ile ‘olma’ arasında gidip gelen bir olumsuzluktur: Hep istemediğini olan; olduğunu hiç istemeyen – istemediğini hep olan; istediğini hiç olmayan – hep olduğu, hiç istemediği olan.
Kişi, susuyorsa, ya çok az şey biliyordur, ya da çok fazla.
Kişi, anımsadığıdır.
Kişi, kendini bir türlü bulamayıp, boyuna dünyayı ve nesneleri kurcalayandır.
Kişinin, kendi üzerine soruları arttıkça, yanıtları azalır. ( Zaten tersi doğru değil mi: Kendi üzerine bütün yanıtları” bilen” kişi, kendini hiç sorgulamamış kişi değil mi ? Yani insanların çoğunluğu.)
Ölümdeki hiçlik, kişinin en öz varlığıdır.
Kişi, kendi dibine hiç ulaşamayandır – Boyuna suya dalan ama nefesi yetmeyerek, dibe ulaşamadan hep yeniden, yüzeye çıkmak zorunda kalan.
“Kişi,çıkar” yolu olmayandır: kişinin yolları”çıkmaz sokak”lardır.
Kişiyi kişi yapan, kendisine”sahip olması” yada, sanki yoğun bir çabalama sonucu, kendisini “bulması”
değildir. – kendini aramasıdır; bu arama edimini de sürekli kılabilmesidir.
Kişi ancak kendi kendini atlatarak var olabilir; kendini tam ve sürekli bir bilinç içinde tutmaya çalışan kişi,
ölümün kapısına dayanır…intiharın.
215-Bir insan”cinsi”nin özelliklerini yinelediği sürece kişi değildir – ancak yinelenemeyecek, yepyeni bir yanıyla ortalama ”genellik”ten ayrıldığı yerlerde kişi olabilir.
Kişi, bir insanın kendine dönüp dineldiği yerlerde oluşur – o yerlerin toplamıdır.
Kişi, yoktur; yada varlığı yokluğudur.
Her düşünme, kendi yalnızlığının içinden çıkarak gizlice, sonradan gelen yada sonrasından giden düşünme içinde konuşur.
“Roma” kadar engin, derin, karmaşık; yüksek, geniş,dolambaçlı olmakla, herhalde.
Özgürlük budur belki de – sürekli bir yersizlik; sürüp giden bir yol.
Kişi, yaşamı boyu, bir yerde takılıp kalıp, yolda olduğunu sanabiliyor; yada, ters taraftan, sürekli yürüdüğü halde bir yerde durduğunu….
Önemli olan, bir yerde bulunmak değil, bulunduğu yerin bilincinde olmaktır; aynı şekilde, yolda olmak değil, yürüdüğü yolun bilincinde olmak.
Yer de, yön de, yol da, bilinçtir.
Kendi yönünü bulmanın tek yolu, başkalarının yüklerini yüklenerek başkalarının yollarını yürümektir.
Bir yaşam, bir yönün bir yol olup olamayacağının deneme sürecidir.
Yaşam bize pek aldırmaz gibidir
– yaşadığımız kadarı bile… (S 23)
Neyi ne kadar zamanda yapabileceğimiz konusunda temel bir yanılgımız vardır: hep daha hızlı hesaplarız yapabileceklerimizi – hep daha yavaş yaparız, yapabileceklerimizi… (S 28)
Uygar kişi acı çeken insandır. Ama “üzüntü” değildir bu; bir vah vah değil. Dünyanın temelden bozuk olduğu duygusu gelir uygar kişiye zaman zaman – o zaman acı çeker. Üzüntüden çok kızgınlıktır bu.
Ama, yine zaman zaman, birden, hiç beklemediği bir anda, dünyanın temelden yerli yerinde, düzenli, tam olduğu duygusu duyar; o zaman da, tam tersine, mutlu olur; içten derinden… Mükemmelin ne olduğunu anlar o zaman.
Böyle çelişmelerle doludur uygar kişi. (S 54)
Yol kendine bir yer bulamamış kişinin özlemidir. (S 69)
kendi yerini yerleşiklikte bulamayan kişi, onu yolculukta arar. (S 69)
Yerleşiklikten rahatsız olan kişinin gezginlikte aradığı, aslında yerleşebileceği bir yerdir: Düzenini bozarak gezginliğe çıkan kişi, kendi düzeninin peşine düşmüştür. (S 71)
Yerinden huzursuz olan kişi, yola düşer – yeni bir yer bulmak için olmasa bile, biraz yürümek, yol almak için… S 106)
Özgürlük budur belki de: Sürekli bir yersizlik; sürüp giden bir yol… (S 145)
Yürüme – Oruç ARUOBA – Metis
ben de bir kaç ekleme yapmak istiyorum—
kişi onu diğerlerinden farklı kılacak şeyin peşindedir, ama beri taraftan bu keskin bir yalnızlık anlamına gelmektedir, diğerlerinde kendinde bulunanları, bir tür aynılığı arar, bulabildiği ise olması gerektiği gibi sadece bir kaç noktada aynılıktır,,,
kişi, bir tür birleşmeyi değil, bir tür kopuşu işaret eder, bu anlamıyla bir tür olumsuzlamayı içerir, ancak kişi kendi üzerinde kişi olmanın yükümlülüğünü hisseder,,,
kişi, insan genellemesinin istisnasıdır, bu istisna olma hali, kişiyi, tarihin, toplumun ve doğanın dışına iter,,,
kişi varlıkla değil, varoluşla ilgilenir, varlığıyla varoluşunun çatışmasının ürünüdür,,,
kişi bir tür batı imgesidir, doğu imgesi kişinin hiçliği üzerine kuruludur, batı imgesi ölümün hiçliği üzerine kuruludur, kişi, ölümün dayattığı hiçliğe karşı kendini orjinal bir biçimde inşa ederek korunmaya çalışır,,,
kişi bu bakışla ezeli yenilgiye karşı bir tebessüm çabasından başka bir şey değildir,,,
Read Full Post »