OKTAY RİFAT
Bir “Misafir olmayan deniz”li. *
Herkes gibi bir çocuk. Çöl manzaralarını, balıkları (balıkların gözlerini kırpmadan uyuduklarını daha o zamandan biliyordur), otları, dağ keçilerini, bisikletli kızları sevdi.
Koca yazlarda evlerinin önünde oynadı. Kelebekler, midyeler, bilyalar topladı .
Sakallı bir çocukken çığrından çıkmış ne kadar kuş varsa bir solukta hepsine öykünürdü.
Bir Simyacı.
Eli bir ağaca değse, ağaç birden en çok ağaç.
Adı Ephesos’un su kemerlerinde bulundu.
Sevdiklerinin elyazılarında seslerini duydu.
Avukat iken suçlara Homeros’da, Hammer’de, Bedrettin’de gerekçeler aradı. **
Şiirlerini dilin yerçekimine karşı yazdı. İmge onda bu yüzden onun adına konuşur.
Şiirin korkunç çocuğu.
Sözcüklere bir pul meraklısı titizliğiyle eğildi. (Hepimizden önce dilin sınırlarının dünyanın sınırları olduğunu buldu.)
Böylece dünyayı evi gibi kullanmaya başladı. Üç güzel adamdan biri. Bir Prens.
Yatağı bilinç altında hep serili durur.
Uzun boylu, kara bıyıklıydı.
Leonardo da Vinci gibi güzel bir gençliği vardı. Güzel elbiseler giyer, güzel konuşurdu.
Saçlarını hep bıraktı, hiç el sürdürmedi. (Kuşlar tarasın diye.)
Gençliğinde Gerçeküstücülerin İstanbul kanadındandı. Ama Niğdeli bir yaprakla giderdi gittiği yere.
Görmüş geçirmiş bir dip su. (Aşklar, avarelikler, çobanıl şiirler, bir cigara içimi geceler, denize doğru konuşmalar. .. )
Hepsi, hepsi yaşayıp ölmek için.
Bir altın çağlı. “Poeta pirata est.” mı diyordur? ***
Tarihsel bir gri. ****
Şiiri?
Bir yurttaşlık kitabı.
* Pontus euxinus. Trabzon’da, o yalnız suda doğmaz mı? Öyleyse, dip odalar, kapalı gökler, kurşun askerler…
** Dünya da Galilei’yi doğrulamak için dönmüyor mu?
*** Şair korsandır.
**** Karartma günlerinde hep yanımızda oldu.
Sunu
1988’de, ölümü işbaşında, kapısının önünde karşıladı. O bildiğimiz tavrını koydu.
“Sözüm bitti, yola koyulabilirim artık.” mı diyordu?
Öyle olacak. Dünyanın yaşamından bir dakika geçiyordu, onu gördü!
– O gün, Üsküdar’dan hiç gökyüzüne baktınız mı?
GÜZEL DEVEDİKENİ
Bir yüz. Turgut Uyar. Güzel devedikeni.
Bir Edirnekapılı.* Öyleyse, fukara, umarsız bir sokak: Vaiz Sokak. Numara 70.
At pazarları, bahçe kahveleri, develer ve yeşil, soluk tramvay vagonları: Hep bu fakir sokak için.
Bir çocuk, içli, kırılgan. Daha o zamandan “Ben sıkıntıyım!” diyordur.**
Tanaş Usta, oğlu Toma; Kömürcü Eda Hanım. Ve Bakkal Topal Halit (Bu Topal Halit her gün Karagümrükle gidip saçlarını taratır.) ilk yüzler.
(*) Böyle de diyebiliriz. Değil mi ki bir Edirnekapılı güzelliği vardır.
(**) Bir posta arabasına mı benzetiyordur kendini?
******
Artık uzun bir yolculuğa hazırdır yüzü. Bütün büyük küçük kentler
Ve Posof.
Çünkü şiir dağlardan Zanerhev köyüne inmiştir. Ceketi ve atın dizginleri yağmur altındadır.
Posof’daki bir fotoğrafta uzanmış kendi yüzünü öpüyordur.*
Bir yaya. ** “Bütün mümkünlerin kıyısında!”
(*) Bir ev çünkü durup dururken ovaya özeniyordur.
(**) Sanki kırlardan şiir gezintilerinden dönüyordur.
*******
Bir baba, ağırbaşlı, saygılı. Hep at, hep atın üstünde (bu sessİz, dikkatli babanın elini tutarak yürüyecektir.)*
Ankara’da mı doğar bu çocuk? Demek ki bronz bir gök.**
İlk sorduğu soru: “Meksika’ya hiç yağmur yağmaz mı?”
İlk kitap: Jules Verne.
İlk sigara: Hanımeli.
İlk gördüğü ağaç : Çitlembik. (Elinde bıçak soğan soyuyordur.)***
(*) Atından indiğinde kendi kendine ut çalacak, Latin harfleriyle de Ankara’nın ilk sokak tabelalarını yazacaktır.
(**) Bu bronz gök hiç eksilmeyecek, hep yazılacaktır.
(***) Değil mi ki her şeyden bir şey kalıyordur.
**********
Bir bilge, doğadaki nesnelerin sayılarını, ağırlık ölçülerini bulmuştur.
Adı, bir beyazlık. * Sığınak kendine. Kendi külüne.
Sözcükleri ana rahminin sözcükleri. Hep evetle hayır arasında gidip gelecektir. **
Dili, acının tarihi. Bir tanıklık, çağına.
Anladınız oturunca niçin ölümü yanına alır oturur, kalkınca niçin birlikte kalkarlar.
(*) Biraz önce sanki yağmur yağmıştır.
(**) Bunun için midir sözcükler onda bir ilçe üzüncü taşırlar?
********
Sunu
Bir gün lambasını söndürdüğünde : “Şiir korumaz. Her şeye karşı bir aykırılıktır!” dedi.
Ve suçlu bir deniz gibi ekledi: “Hızla gelişecek kalbimiz!”
Böyle dedi ve çekildi.
Şimdi lambası, Büyük Saat’ ı, bütün çocukların ezberinde.
* * *